Muğla su inisiyatifi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Muğla su inisiyatifi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Haziran 2025 Pazartesi

Kamuoyuna

Türkiye’nin 3 bölgesindeki (Batı Akdeniz, Büyükmenderes, Kuzey Ege)  su tahsis ve eylem planları hakkında CB kararı 04.06.2025 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı. Bunların ortak özelliği suyun metalaştırılması süreçlerinde  sektörel su tahsisi ile bir adım oluşudur.

Su tahsisine ilişkin CB kararı Anayasa’ya aykırıdır.  CB’nın yetkisi dışındadır; 1 no.lu  CB kararnamesi  2560 sayılı Kanunla düzenlenmiş alanda hüküm koymaktadır. Bu  hüküm Anayasaya aykırıdır. Bölgedeki tüm belediyeler, Batı Akdeniz su tahsis eylem planı hakkında da Muğla BŞB bunu dikkate almalı bölgedeki bütün ekoloji örgütlerini toplantıya çağırmalıdır.

Muğla’da başta termik santraller olmak üzere şirketlere verilen su tümüyle anayasanın ihlali anlamına gelmektedir. Termik santrallerin kapatılmasına mahkemelerce 1996 yılında karar verilmiş; bu karar 1998’de Danıştay tarafından onanmıştır. Üstüne üstlük Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2005 yılında, santrallerin kapatılmasına dair kararın uygulanması gerektiğini belirterek Türkiye Cumhuriyeti’ni mahkum etmiştir.

Muğla Su İnisiyatifinin kurulmasında ve mücadelesinde bu kararı yerine  getirmeyen idari sürecin bir parçası olan, suyu termik santallere tahsis eden Devlet Su İşlerinin hukuksuz uygulamaları yer almaktadır. 

Zeytinliklerin enerji üretimi için taşınabileceğini söyleyen, bunun yanında birçok ÇED uygulamasının sonunu getirecek  Kanun teklifi ise Meclistedir.  Yaşam alanlarını korumak isteyen torba yasadaki maden, mera,  zeytinlik alanlar yasa değişiklikleri zeytin üreticilerinin, ekoloji örgütlerinin önemli direnişine rağmen  Komisyondan geçmiştir.

Bu teklifin hazırlanmasında Muğladaki termik santral işletmecilerinin  ”zeytinliği  vermezseniz  biz de enerji üretmeyiz” tehdidi bilinmektedir. TES ve  kömür işletmeciliği yapan şirketlerin,  kömür ve çimento işletmecilerinin acelesi vardır; TBMM’de genel   kurulunda da bu aceleye uygun davranılmaktadır.  Kömür işletmelerinin   su konusunda, zeytin konusunda gerçekçi olmayan söylemleri ortalığı kaplamış haldedir:  zeytinliklerin taşınabileceğini iddia etmektedirler. Bu gerçek dışı iddia daha önce Maden Yönetmeliği ile gündeme gelmiş ve Danıştay bu kararı iptal etmiştir.

Muğla büyükşehir belediyesi hem Batı Akdeniz su eylem planı, hem de Meclis Komisyonunda kabul edilen yasa teklifi konusunda Muğlalıların temsilcisi olarak inisiyatif almalı ve bütün ekoloji örgütlerini toplantıya çağırmalıdır. 

Muğla Su İnisiyatifi olarak, DSİ tarafından suyun ticarileştirilmesine, suyun havzalar arasında taşınmasına karşı olarak Batı Akdeniz Su Eylem Planı ile  termik santrallere su tahsisi  ve Meclis komisyonundan geçen anayasaya aykırı yasa teklifi konusunda üstümüze  düşeni yapmaya hazırız.

Kamuoyuna saygı ile duyururuz.

Muğla Su İnisiyatifi

14 Haziran 2025 Cumartesi

Muğla Valiliğinin Açtığı Dava


Muğla Valiliği’nin Muğla Büyükşehir Belediye Meclisi’nin  Nazım İmar Planı’nın (NİP) iptali kararına  karşı, yürütmesinin durdurulması ve iptal talebiyle açtığı dava vahim bir duruma işaret ediyor. Muğla Valiliği merkezi iktidardan, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan (ÇŞİDB) talimat almadan bu  davayı açmaz/açamaz.

İlk kez, çimento fabrikasının ÇED olumlu kararına karşı 2006 yılında   Deştin köylüleri dava açtı ve kazandı.  Aradan 20  yıla yakın zaman geçtikten sonra verilen ÇED olumlu kararına da dava açıldı ve bu dava da kazanıldı. Üçüncü kez,  2009/7 sayılı Genelge’ye göre düzenlenen ÇED raporuyla ÇED olumlu kararı almak olsa olsa halkı cezalandırmak, “çimento fabrikasını her ne pahasına olursa olsun yapacağım” anlamına gelir. Bu, Anayasa’yı, Kanun’u, mahkeme kararını tanımıyorum demektir. Bir valilik bunu yapabilir mi, yapıyor. Kamunun yararını gözetmeyen bir merkezi iktidar ve onun atadığı vali   bunu yapıyor.

Davada davacının iddiası, eski, 2006 yılındaki Deştin imar planına dayanıyor; tıpkı Marmaris-Kızılbük’te Sinpaş tarafından İçmeler Belediyesi’nin eski planına dayanıldığı gibi. Deştin Belediyesi’nin 2014 yılında BŞB’nin kurulmasıyla ortadan kalktığı   Aydın Muğla Denizli çevre düzeni planının yürürlüğe girdiği 2011 yılında eski planların yürürlükten kalktığı açık. Planların kademeli birlikteliği ilkesine aykırı Deştin imar planının geçerli olmadığı ortadadır. 

Söz konusu dava iki yanıyla anayasaya aykırı;  birincisi Çevresel Etki Değerlendirmesi kararının  alınması konusunda: 2009/7 Genelge konusunda Anayasa Mahkemesi ihlal kararı vermiştir ve mahkemeye gönderilen kararla dava yeniden görülmektedir. (https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2017/33865)  Yani ÇED raporunu 2009/7 sayılı Genelgeye göre onaylamak  imkansızdır. 

Anayasa’ya ikinci aykırılık imar planları konusundadır. Gerek İmar Kanunu’nda    Aralık 2024’te yapılan değişiklikle anayasaya aykırılığın giderilmeye çalışıldığı 1 no.lu Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin bazı maddelerini iptal eden, imar hakkının belediyeye ait olduğunu karara bağlayan ve kararnamenin iptaline yol açan (https://normkararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/ND/2023/180);  gerekse belediyelerin  yetkilerini ÇŞİDB’ye devreden yine 1 no.lu CB kararnamesinin bazı maddelerini iptal eden  Anayasa Mahkemesi kararlarına (https://normkararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/ND/2024/106) aykırı  olarak dava açılmıştır. Anayasaya aykırılık İmar Kanununda yapılan değişiklikle giderilemez yeni anayasaya aykırılıklar ortaya çıkar.

Mahkemenin davayı en azından, Kent Konseyine ve ikinci davada davacı olan Akdeniz Yeşilleri Derneği’ne;  ikinci ÇED olumlu kararının iptal edilmesini sağlayan davacılara ihbar etmesi gerekir. Danıştay tarafından da onanan mahkeme kararına göre davacıların menfaati olduğu açıktır; aksi halde davacının davacı olma ehliyetinin yokluğu nedeniyle dava reddedilirdi. Eğer, davanın ihbarı menfaati etkilenenlere yapılıyorsa, ikinci ÇED olumlu kararı davacılarına davanın ihbarı şarttır.  ÇED davalarında mahkemeler davayı ihbar kararı alıyorlar; mahkemenin bu  kararı  eğer menfaatin etkileneceği iddiasına dayanıyorsa, davayı ihbar kararı vermesi gerekir.

Muğla Büyükşehir Belediyesinin nazım  imar planını iptal eden kararı yerindedir. Muğla Su İnisiyatifi olarak, davada Muğla BŞB’yi destekliyoruz. Muğla Barosu’nun hukuk kurumu olarak davaya müdahil olmasını istiyoruz. Davayı son çare olarak gören, kamusal hak savunusunun esas olduğunu kabul eden Muğla Su İnisiyatifi katılımcısı yurttaşlar ve demokratik kitle örgütleri haklı  olan Büyükşehir Belediyesi’nin  yanında  olduğumuzu bildiriyoruz. 

Kamuoyuna saygı ile duyururuz.

Muğla Su İnisiyatifi 

28 Nisan 2025 Pazartesi

Kanal İstanbul Nedeniyle Operasyon Kabul Edilemez

İstanbul Belediyesi’nde gözaltına alınanların Kanal İstanbul için yıkım kararı nedeniyle gözaltına alındığı belirtiliyor. İstanbul’da 23 Nisan 2025’te yaşanan deprem Kanal İstanbul’u yeniden gündeme getirmiştir. Bilim insanları projenin yapılmasının İstanbul açısından bir felaket olduğunu dile getirmektedir.

Bilirkişi raporuna dayanan ve 2024 Aralık ayında verilen mahkeme kararında İstanbul Çevre Düzeni Planı değişikliği iptal edilmiştir. Bu kararla Kanal İstanbul‘da TOKİ tarafından yapılmak istenen ve Sazlıdere’de inşaatına başlanan yapının ruhsatsız olduğu ortadadır. 

Sazlıdere Barajı İstanbul’un su kaynaklarından biridir. Milyonlarca insanın suyuyla böyle oynanamaz. Sulak alan olan Kanal İstanbul nedeniyle binlerce insan yerinden olma, ekolojik yaşam yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Yaşam alanları ne siyasi ne de hukuki kararlarla yok edilemez!

Çevresel Etki Değerlendirmesi sürecinde açılan davalarda Danıştay bilirkişi incelemesine karar vermiştir. Kasım-2024 ayında yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenecek bilirkişi raporu umarız davacılar lehine olacak, Kanal İstanbul’un yapılamayacağını belirtecektir. Bunun Çevre Düzeni Planı değişikliğinin iptaline karar verilen mahkeme kararı ile uyumlu olacağı açıktır. Çevre Kanunu’nda ve bu Kanun uyarınca çıkarılan Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliğinin 6. maddesinde, “Bu Yönetmeliğe tabi projeler için "Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu" kararı veya "Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir" kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili teşvik, onay, izin, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez, proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez.” hükmü yer almaktadır. Bu hüküm uyarınca, ÇED olumlu kararının iptali için açılan davada bilirkişilerin raporunun davacılar lehine olmasını bekliyoruz. Mahkemelerce de buna göre karar verileceği açıktır.

Muğla Su İnisiyatifi olarak, merkezi iktidarı Çevre Düzeni Planı değişikliğinin iptaline  karar verilen mahkeme kararına, Anayasa ve yasalara uymaya davet ediyoruz.

Kamuoyuna saygı ile duyururuz.


Muğla Su İnisiyatifi



14 Nisan 2025 Pazartesi

Kamuoyuna



Akbelen'de Jandarmaya görev yaptırmama ve hakaretten bir yurttaş, Güven Göknar hakkında ceza davası açıldı; ilk duruşması 08.04.2025 günü yapıldı. “Hem suçlu hem güçlü.” sözünü hatırlatır biçimde, son derece yakın mesafeden yurttaşlara gaz sıkmanın, basın emekçilerini ayırmaksızın muamele etmenin hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Arkadaşımızın Jandarmaya direndiğini söylemek de güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanması da sanığın seçilerek hakkında dava açıldığını gösteriyor; bunun suçla, yargılamayla ilgili olmadığı açık. Asıl suçlu, bu emri verenlerdir. Akbelen ormanını savunmak suç değildir.

Diğer bir yurttaş, Tuncer Saraçoğlu da termik santrallere (TES) su verilmesini protesto ettiği için 14 Nisan'da Cumhurbaşkanına hakaretten ceza davasında yargılanacak.
Akbelenli yurttaşın TES'ler hakkındaki ifadeleri son derece yerinde ve hakaret içermemektedir. “AKP halka hesap verecek!” Cumhurbaşkanına hakaret sayılıp, Adalet Bakanlığı'nca da dava açılmasına izin verilmesi kabul edilemez. Bu, tüm yurtta protestolarda atılan bir slogandır! Yüz binlerce insanı mı yargılayacaksınız?

Akbelen direnişinin başından beri, çok sayıda insan ceza istemiyle yargılandı, yargılanıyor. Yargılanan insanlara çeşitli cezalar verildi ya da verilecek. Hukukun rafa kaldırıldığı bir ülkede yaşıyoruz maalesef. Bu davalarda yargılanan yurttaşları savunmak, aynı zamanda hukuku savunmak anlamına geliyor.
Bu yargılamaların Muğla'da olması, son derece vahim bir gelişmedir. Muğla'da da yaşamı imkansız kılmaya yönelik; hukukun, anayasanın olmadığı bir düzen yaratılmaya çalışılıyor. Anayasal bir hakkın, protesto etme hakkının kullanılması suç sayılıyor. Bu ülkede bütün olumsuzluklarına rağmen bir anayasa ve yasalar var. Anayasa'ya uyulmayan, yasaların hiçe sayıldığı; bir genelgeyle, tebliğle, anayasanın yasaların değiştirildiği ve mahkemelerin ona göre karar verdiği bir ülke istemiyoruz.

Muğla Su İnisiyatifi olarak yargılanan yurttaşların yanındayız. Tüm demokratik kitle örgütlerini ve yurttaşları Anayasa'da yer alan bir hakkın kullanılmasının cezalandırılması anlamına gelen ceza davalarına sanıklar yanında müdahil olmaya çağırıyoruz.
Kamuoyuna saygı ile duyururuz.


Muğla Su İnisiyatifi

19 Mart 2025 Çarşamba

Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras'a ve Gazetecilere Yapılan Saldırıyı Kınıyoruz !

 


Tes-İş ve Maden İş sendikaları Muğla Şubeleri işçileri kömür tedarikinin zora girmesi nedeni ile Muğla'daki termik santrallerin kapanma aşamasına gelmesi üzerine  görüşmek için  buluştukları  Büyükşehir Belediye Bakanı Ahmet Aras’a baret fırlatma  biçiminde bir saldırı gerçekleştirmiş ve Ahmet Aras toplantıyı terk etmek zorunda kalmıştır. Olay sırasında kadın gazeteci Ümmü Gülsüm Dural'ın da boğazı sıkılmak suretiyle saldırıya uğramıştır. Bu saldırıları kınıyoruz.

Sendika yetkilileri Büyükşehir Belediye Başkanının saldırıya uğraması öncesinde  Muğla BŞB’ye raporlar sunmuş;  Muğla’da kömür sahalarında kömür üretimi yapılmadığını söyleyerek duruma müdahale  edilmesini istemiştir. BŞB Başkanı, konuşması sırasında sendikaların kendisine söylediklerini işverene de söylemeleri gerektiğini; Yatağan’da 500 işçinin işten atılmasının sorumlusu olmadığını belirtmiştir.  

Geçtiğimiz günlerde BŞB Yatağan-Turgut’ta yer alan yeraltı kömür madeninin ÇED olumlu kararının Muğla Büyükşehir Belediyesi’nin açtığı dava sonucunda iptal edilmişti. Yeraltı kömür ocağı, Çevre Şehircilik ve  İklim Değişikliği Bakanlığı'nın verdiği ÇED olumlu kararına karşı, biri Muğlalı yurttaşlar tarafından olmak üzere üç dava açılmış ve bu davalar davacılar lehine sonuçlanmıştır. Danıştay’ın bu davada ikinci kez karar vermesiyle Yatağan  Termik Santralinde kullanılacak kömürün çıkarılması imkansız hale gelmiştir.

Bu yargı kararından çok önce, 1994 yılında Muğla'daki üç termik santral için yurttaşların açtığı dava sonucunda çevreye verdiği zarar nedeni ile zaten kapatma kararı verilmiş, 2005 yılında bu karar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından onaylanmıştır.  Ancak yargı kararlarına rağmen bu santraller faaliyetlerine devam ediyorlar.   Bunun yanı sıra, Devlet Su İşleri’nin yasadışı faaliyet gösteren bu santrallere su tahsisini iptal etmesi için Muğla Su İnisiyatifi öncülüğünde Muğlalıların açtığı davanın da devam ettiğini belirtmek isteriz. 

Adı geçen  sendikalar ve termik santral işletmecileri hukuksuz faaliyetlerini çok iyi bilmelerine  rağmen, şimdi bir kez daha hukukun tanınmamasını, yargı kararına rağmen kömür sahalarının genişletilmesini talep ediyorlar.  Yıllardır faaliyetlerini Anayasaya ve yasalara aykırı olarak sürdüren işveren ve sendikalar, sanki kendilerine hukuksuz davranılıyormuş da bu yüzden şimdi işçilerin işten çıkarılması gündeme gelmiş gibi davranıyorlar.

Sendikaların yapması gereken, durumu işverene anlatıp, işçileri mağdur etmeyecek önlemlerin alınmasını sağlamaktır. Bu sorumluluk öncelikle termik santral işletmecisinindir ve santral işçilerini sahip olduğu diğer şirketlerde istihdam edebilir. Diğer yandan, iklim değişikliğinin baş sorumlusu olan termik santrallerin kapatılması uluslararası sözleşmeler gereğidir ve kapatma sürecinde santrallerde ve kömür tedarikinde çalışan işçilerinin mağdur edilmemesi için  bir adil geçiş sürecinin işletilmesi  merkezi hükümetin görevidir. Bu görev yerine getirilirken termik santrallere halkın vergileriyle oluşmuş bütçe kaynakları aktarılmamalıdır.

Muğla Su İnisiyatifi olarak, merkezi iktidarın tarım arazilerini, ormanları, biyolojik çeşitliliği, su havzalarını yok eden; toprağı, suyu, havayı zehirleyen, yaşam hakkı olan suyu yaşamı katleden  tesislere tahsis eden, iklimi değiştiren bu politikalardan vazgeçmesini; anayasal hukuk devleti gereği yargı kararlarını uygulamasını talep ediyoruz. Bu anlamda Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras'ın halkın talebi olan 'Kömürsüz Muğla' için  yapacağı her türlü idari ve hukuki girişimi desteklediğimizi kamuoyuna saygı ile duyururuz.

Muğla Su İnisiyatifi

Ekrem İmamoğlu’na Gözaltı Anayasa’nın Hiçe Sayılmasıdır


İstanbul Büyükşehir  Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun üniversite diplomasının iptali sonrasında gözaltına alınması ve sonrasındaki iktidar uygulamaları kabul edilebilir  değildir. İmamoğlu’yla birlikte diploması  iptal edilenler arasında Sorbonne Üniversitesi’nde doktora yapmış bir profesör de yer almaktadır. 

Anayasa’da yer alan masumiyet karinesi, toplantı yürüyüş dahil bütün hakları ihlal eden iktidar uygulamasını protesto ediyoruz. İlk kez olmayan kararın hukukçu sayılanlar tarafından verilmesi vahim bir gelişmeye işaret etmektedir.

Kamuoyuna duyuruyoruz.

Muğla Su İnisiyatifi


8 Mart 2025 Cumartesi

Marmaris Belediyesini göreve davet ediyoruz : Kızılbük'te mühürlenen inşaatlar için yıkım sürecini derhal başlatın!

Marmaris Milli Parkı sınırları içinde Türkiye'nin en önemli doğa alanlarından biris olan Kızılbük'te Sinpaş GYO tarafından inşa edilen Kızılbük Resort Otel ve Devremülk Projesi, tüm yargı kararlarına ve Marmaris Belediyesi tarafından inşaat ruhsatlarının iptal edilmesine  karşın büyük bir hızla  devam etmektedir.

Yargı kararlarını yok sayarak sürdürülen bu faaliyet nedeni ile eşsiz orman ve kıyı ekosistemleri, biyolojik çeşitlilik ve su varlıkları yok edilmektedir. Ülkemizde yaşanan en büyük ekokırım suçlarından birisine izin verilmektedir. 

Marmaris Belediyesi, adı geçen işletme hakkında bu faaliyetleri nedeni ile para cezaları keserek inşaat  ruhsatlarını iptal etmiş olmasına oluşan  karşın söz konusu inşaatlar için henüz yıkım kararı almadığı anlaşılmaktadır. Böylesine büyük bir ekolojik yıkım gece gündüz sürdürülürken Marmaris Belediyesinin yıkım kararını uygulamaya almaması kabul edilemez. 

3194 Sayılı İmar Kanununun 32. Maddesinde Büyükşehir Belediyesi olan yerlerde,  ilçe belediye sınırları içerisinde kalan bir inşaatla ilgili proje onayı, ruhsat verilmesi, ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı bir inşaatın mühürlenerek durdurulması, ruhsat iptali ve yıkma kararı verilmesi gibi işlemleri tesis etmek görev ve yetkisini o ilçe belediyesine aittir.

Doğanın sermaye tarafından talan edilmesine tahammülümüz kalmamıştır. Muğla Su İnisiyatifi olarak Marmaris Belediye Yönetimini yasayla verilen  görev ve yetkilerini kullanarak mühürlenen inşaatlar hakkında derhal yıkım kararı alarak yıkım sürecini biran önce başlatmaya davet ediyoruz. 

Bu arada söz konusu yıkım projesi için Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından verilen 'Çed olumlu' kararının Danıştay tarafından bozulması sonrasında şirket tarafından yeniden Bakanlıktan çed olumlu kararı alınmaya çalışıldığını dikkate alarak  yeniden bir kez daha yargı süreci başlamıştır. Devam eden ekolojik yıkımın boyutlarını ve toplumda oluşan Bakanlığın önüne çed onayı için gelmiştir. Bakanlığı da toplumdmahkeme ve bilirkişi kararlarını, toplumda dikkate alarak bu yıkım sürecini durdurararak bu konunun kmauoyu gündeminden çıkartmaya davet ediyoruz.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

Muğla Su İnisiyatifi

20 Şubat 2025 Perşembe

Muğla’daki Termik Santraller Danıştay ve AİHM Kararlarıyla Kapatılmıştı !

Son günlerde Tes-İş Sendikası  Muğla Şubesi Yatağan Termik  Elektrik Santralinin (TES) kömür çıkaramama nedeniyle zor durumda olduğunu belirterek siyasi partilerin Muğla örgütlerini dolaşıyor, raporlar sunuyor. Oysa bu santral(ler) diğer iki santral gibi Yeniköy ve Kemerköy TES, Aydın İdare Mahkemesi’nin Danıştayca onanan kararıyla 1996 yılında kapatılmıştı. Ayrıca AİHM de 2005 tarihli kararıyla mahkeme kararına uyulması gerektiğini gerekçesinde belirterek santrallerin kapatılmasının gerekli olduğuna karar verdi.  Bakanlar Kurulu’nun  Türkiye hukuk tarihinde ilk olmayan, idare tarafından mahkeme kararlarına uyulmamasına karar vermesiyle santraller 30 yıldır hala çalışıyor.

Muğla Su İnisiyatifi olarak, mahkemenin kararının uygulanmasını istiyoruz. Partilerin ve Muğla Büyükşehir Belediyesi’nin santralde çalışan işçilerin işsiz kalmasına seyirci kalamayacakları ortada. Ama, Yatağan TES’in 2020 Ocak ayında sembolik olarak kapatılması üzerine, Sendika Muğla Şubesi Mali Sekreteri’nin yerel basında yayınlanan yazısında, biz ekolojistleri mealen ‘kıçıkırık çevreciler’ olarak tanımlayan, CHP milletvekillerini de “Siz oy istemeye gelirsiniz…” diye tehdit etmesini unutmadan.

Sendika’nın 187 işçinin işten atılmasına karşılık (gerçekte, 420  işçinin işten çıkarılacağı iddia ediliyor) işverenin tarafını tutup, işçilerin, işten atılmasını tevekkülle karşılamasını tavsiye etmekten başka yapacakları olduğunu  hatırlatırız. İşçilerin işten atılması birinci dereceden işverenin ve sendikanın sorumluluğundadır. İşveren bunu öngörmek zorundadır;  ama işveren kâr peşinde, güneş enerjisi santralini, ihale şartlarına aykırı olarak Yatağan’ın maden çukurlarına kurmakla meşgul. İşçilerin ne olacağı umurunda değil!

Muğla Su İnisiyatifi Turgut yeraltı kömür ocağının ÇED olumlu kararının iptalini sevinçle karşıladı. Gerekçede önemli bir yer tutan yer altı sularının olumsuz etkileneceği, tarım alanlarında önemli çökmeler olacağı uyarısına aldırmayan işveren ise mahkeme kararını temyiz etmekle meşgul oldu. Turgut’ta köy meydanındaki çeşme bin yıldan sonra kurudu. Halkın suyunu, bu arada Dipsiz Kaynağını  enerji üretim şirketlerine veren Devlet Su İşleri. DSİ tarımsal sulama amaçlı Hayırlı Barajı’nın yapımından vazgeçen devlet kurumudur; idarenin kararlarında, uygulamalarında kamunun yararı olmadığı ortada.

İşverenin ekolojik varlıklara ve insanlara verdiği zararlar saymakla bitmez:

Kırk beş bin insanın erken ölümüne neden olan santrallerin Kapubağ’daki  radyoaktif elementleri de içeren, Yatağan TES’in atıksularıyla oluşan gölet zehir kusuyor. 

Kral yoluna kazı sponsoru olan Yatağan A.Ş.; yerinde korunması gereken Stratonikea Antik Kenti ile Lagina Kutsal alanı arasındaki tarihi yolun kömür ve pasa alanlarına rastlayan kesimlerinden çıkan tarihi eserleri Muğla müzesine ve Stratonikea’ya götürüyor. 

Sendika bunlarla uğraşacağına başka işler peşinde; işçilerin işten atılmasını normal karşılayan bir sendika düşünebiliyor musunuz? 

Ekolojik yıkımın devam etmesini istiyor, bununda ilgili siyasi partilere işçi sayısını abartan rapor hazırlamakla meşgul. Muğla’nın geleceği umurlarında mı? 

“Benden sonra tufan!” anlayışına son vermek gerekir.

Yeniköy ve Kemerköy de aynı durumda. Yeniköy TES Muğla’nın/Bodrum’un su kaynaklarından Geyik  Barajı’nda biriken suyun önemli miktarını tüketiyor; Geyik Barajı’ndan beslenen İkizköy’ü yaz ortasında 1 hafta susuz bırakacak kadar.  

Akbelen’de su açısından önemli olan ormandaki ağaçların kesilmesi için bütün hukuksuzluklar sergilendi; yetmedi, zeytinlikler de yok edilecek. Ancak unutmayalım ki, Zeytin Kanunu’nda  değişiklik önerisi  Akbelenlilerin/İkizköylülerin  direnciyle TBMM Komisyonu’ndan geri çekildi.

Şimdi Kemerköy TES için kömür depolama alanı ve liman yapılacak; bunun hazırlıkları yapılıyor. Bir yandan da  Güllük Limanı’ndan  konveyörlerle kömür taşınması için uğraşılıyor.  “Sendika’nın raporu n’oluyor bu durumda, ‘yerli ve milli’ enerji  n’oluyor?” diye soruyoruz?  

Her şey sermaye için; sermayenin ulusu, coğrafyası yoktur; kâr nerede ise ona bakar; Muğla’nın geleceği umurlarında mı?

Raporları ve sözleri ile ürettikleri gerçek dışı beyanları ciddiye almanın mümkün olmadığını bir kez daha belirtiyoruz. Santral kapatılırsa Muğla’da elektrik kesintileri olacak iddiasının asılsız olduğunu, Türkiye’nin enterkonnekte  sisteme geçtiğini, Muğla’da  üretilen elektriğin üçte birinin Muğla’da tüketildiğini, santrallerin çalışmasının kömür madenlerinde kömür çıkartılamayacak duruma eriştiğini hatırlatıyoruz. Santrallerin çalışmasına dair Bakanlar  Kurulu kararının  alındığı 1996’da da gerçekçi olmadığını, Muğla’da elektrik kesintisinin o tarihte de yaşanmadığını söylemek isteriz. 

Muğla Su İnisiyatifi olarak yaşam alanlarını korumanın, ormanların, suların, tarım alanlarının, kıyıların madenler ile tahrip edilemeyeceğini, Yatağan TES v.b. ile havzanın işgal edilmesine ivedilikle son verilmesini bir kez daha hatırlatıyoruz. Yaşama, emeğe, doğal ve kültürel varlıklara karşı şirketler ve ilgili idareler tarafından yürütülen işlere, kararlara karşı mücadele etmeye devam edeceğimizi duyuruyoruz. 

Muğla Su İnisiyatifi

17 Ekim 2024 Perşembe

Prim değil rüşvet...TFF Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu istifa etmelidir

Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu, katıldığı bir televizyon programında iş insanı Ali Ağaoğlu’nun Bodrum’daki inşaatını devraldıklarını belirterek, “4 bin tane villa yapacağız. Dünya Kupası’na katıldığımız takdirde bu evlerden futbolcularımıza vereceğiz” demiştir.

Daha önce Ali Ağaoğlu tarafından gündeme getirilen bu projeye neden olacağı ekolojik tahribat nedeni ile bölge halkı ve sivil toplum örgütleri tarafından yoğun olarak karşı çıkılmıştır. TMMOB ve MUÇEP tarafından açılan davada proje için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından verilen 'ÇED Olumlu' kararı  Muğla 2. İdare Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Ancak iptal kararından sonra ikinci kez başvurusu yapılan proje için Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı yeniden 'Çed Olumlu' kararı vermiştir. Muğla BŞB tarafından yeniden açılan yürütmeyi durdurma talepli iptal davası  devam etmektedir. 

Milas - Güllük Deltası üzerinde planlanan bu proje Bargilya Sulak Alanının hemen yanındadır ve  planlanan bölge 2001 yılında IBA (Important Bird Area) tarafından korunması gereken bölge ilan edilmiştir. Bu proje ile sulak alanın  tahrip edileceği bilirkişi raporu ile de ortaya konmuş ve yargı tarafından iptal edilmiştir. Diğer yandan bölgede suyun adil olmayan yönetimi nedeni ile zaten su kıtlığı yaşanırken bu proje ile 30 bin kişilik yeni bir tüketim yükü getirilecek ve su sorunu katlanarak artacaktır. 

Söz konusu proje TFF'nin değil,  TFF başkanı İbrahim Hacısmanoğlu'nun kişisel projesidir ve Ali Ağaoğlu'nun gerçekleştiremediği  projeyi satın alarak sürdürmek istemektedir. TFF Başkanı  yapmayı planladığı villaların bir kısmını milli takım futbolcularına başarı primi olarak 'bağış' yapmayı teklif etmektedir.  Hacıosmanoğlu'nun bölge halkının ve yargının izin vermediği projenin yolunu açmak için 'milli duyguları' da işin içine sokarak yaptığı bu teklif ile devlet kurumlarına ve yargıya verdiği mesajlar açık bir rüşvet verme girişimidir. Bir devlet kurumunun yönetici konumundaki kişinin devlet memuru itibarını kullanarak kişisel zenginliğini arttırmak için  böyle bir teklifte bulunabilmesi bu ülkenin yurttaşlarına yapılmış bir hakarettir, utanç vericidir.  İbrahim Hacıosmanoğlu derhal bulunduğu TFF başkanlığından istifa etmeli, hakkında devlet görevini suistimal etmesi nedeni ile idari ve hukuki işlem başlatılmalıdır.

Muğla Su İnisiyatifi olarak suyun ticarleştirilmesine karşı mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Nasıl ki yaşam hakkı olan suyun termik santrallere tahsis edilmesine karşı mücadele ediyorsak sulak alanlarımızın, sularımızın Hacıosmanoğlu'na sermaye  yapılmasına da izin vermeyeceğiz.    

Kamuoyuna Saygılarımızla,

Muğla Su İnisiyatifi


13 Ağustos 2024 Salı

Muğla Büyükşehir Belediyesini ve MUSKi'yi Söğütlü köylülerinin yanında yer almaya davet ediyoruz

Fethiye - Söğütlü köylüleri, tarım alanlarının yıllardır  tek su kaynağı olan Bozluca deresinin yönünün değiştirilmesi ve özel bir şirket tarafından işletilen HES'e yönlendirilmesine karşı çıkarak dört gün önce bir direniş başlattılar. Suyun ayrım noktasında  nöbetleşerek devam eden direniş, kolluk kuvvetlerinin sert müdahalesi ve birçok vatandaşın darp edilerek göz altına alınmasıyla sonlandırıldı, iş makinesi   ile suyun yönlendirilmesi sağlandı. 

Muğla Su İnisiyatifi olarak Söğütlü köylülerinin haklı mücadelesinde yanlarında ve her türlü desteğe hazır olduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyoruz.

Söğütlülüler dört gündür yaşam haklarını koruma mücadelesi verirken sorunun doğrudan ilgilisi olan Muğla Büyükşehir Belediyesi ve MUSKİ'den henüz mağdur edilen köylülerin sorununun çözülmesi yönünde  bir girişimde bulunulmadığını görüyoruz. Söğütlülerin yalnız olmadıklarının gösterilmesi için tüm yetkilileri göreve davet ediyoruz.

Söğütlü halkı yalnız değildir.

Su yaşam hakkıdır, ticarileştirilemez!

 Muğla Su İnisiyatifi


12 Ağustos 2024 Pazartesi

Muğla Büyükşehir Belediyesi'nin 'Katılamadığımız' Stratejik Plan Süreci

Önce mevzuata bir göz atalım. 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun “Stratejik Plan ve Performans Programı” başlıklı 41. maddesine göre, nüfusu 50.000’in üstünde olan belediyelerde stratejik plan yapılması zorunludur.

Yine bu maddeye göre, “Belediye başkanı, mahalli idareler genel seçimlerinden itibaren altı ay içinde; kalkınma planı ve programı ile varsa bölge planına uygun olarak stratejik plan ve ilgili olduğu yılbaşından önce de yıllık performans programı hazırlayıp belediye meclisine sunar. Stratejik plan, varsa üniversiteler ve meslek odaları ile konuyla ilgili sivil toplum örgütlerinin görüşleri alınarak hazırlanır ve belediye meclisi tarafından kabul edildikten sonra yürürlüğe girer."

Stratejik plan süreci,  önce bir kent vizyonu oluşturularak başlatılır. Olabildiğince farklı yurttaş kesimlerinin biraraya geldiği toplantıların düzenlenmesi, halkın nasıl bir kentte yaşamak istediğinin cevabının aranması, yani kent vizyonunun oluşturulması gerekir. Stratejik planın da oluşturulacak vizyonu yaşama geçirmek üzere, yine kent halkının ve sivil toplum örgütlerinin katılımı ile  birlikte hazırlanması beklenir.

Mevzuata uygun olarak Muğla Büyükşehir Belediyesi 2025-2029 yıllarını kapsayan stratejik plan çalışmalarına başladı. Sivil toplum örgütleri ve demokratik kitle örgütleri  olarak, nasıl bir Muğla'da yaşamak istediğimize birlikte karar vereceğimiz, kentimizin yerel yönetim politikalarının oluşturulacağı bu süreci önemseyerek, dikkatle izliyoruz. Zira bizler, yerel halkla birlikte Muğla'nın her bir yanında doğayı koruma ve hak mücadeleleri veren örgütler olarak kendimizi Muğla'nın asli unsurları, kentimizin yönetimi ile ilgili stratejik kararların alınacağı plan sürecinin de doğal unsurları olduğumuzu düşünüyoruz. 

Diğer yandan, stratejik plan sürecini yerel seçim öncesinde  başkan adaylarının  verdikleri sözlerin yaşama geçirileceği önemli bir araç olarak görüyoruz. Zira başkan adaylarından halka ve sivil toplum örgütlerine yönelik yaptıkları  konuşmalarda şeffaflık, katılımcılık, kenti birlikte yönetmek ifadelerini bolca duymuştuk, haliyle o sözlerin somut karşılıklarını bu plan sürecinde görmek istiyoruz.

Ancak şu ana kadar yürütülen stratejik plan sürecinden Muğla BŞB'nin şeffaflık ve katılımcılık adına hiçte iyi bir sınav vermediğini düşünüyoruz.  Öyle görünüyor ki, Stratejik Plan halkı, sivil toplum örgütlerini, demokratik kitle örgütlerini, Muğla'nın asli unsurlarını  işe katmadan, sermaye ve devlet kuruluşlarının işbirliği ile halkın iradesini, kamu yararını temel alarak değil, şirketlerin yararına kotarılmak isteniyor. Katılımcılık adı altında kamu yararını, toplum yararını savunan kesimlerin  özenle dışlandığı, samimiyetten uzak bir süreç yürütülüyor.

Muğla Su İnisiyatifi olarak şu ana kadar BŞB'nin  izlediği Stratejik Plan süreci ile ilgili deneyimlediklerimizi ve kabul edilemez bulduğumuz noktaları paylaşmak  istiyoruz. 

Muğla Büyükşehir Belediyesinin Stratejik Plan Sürecinin Değerlendirilmesi:

Muğla BŞB'nin 2025-2029 Stratejik Plan süreci yetersiz duyuru ile Muğlalıların ve sivil toplum örgütlerinin haberi olmadan  başlatıldı. BŞB'nin elinde daha önceki plan sürecine katılmış örgütlerin listesi olmasına karşın o örgütlere duyuru yapılmadı. Birçok örgütün süreçten haberi olmadı. Yalnızca MSİ gibi konuyu yakından takip eden örgütler doğrudan başvurarak sürece katılmaya çalıştılar. MSİ olarak biz de stratejik plan sürecine katılma talebimizi oldukça zorlanarak, defalarca yanıt alamadığımız girişimlerimiz sonucunda nihayet kabul ettirebildik. Bu anlamda şeffaflık ve katılımcılık ilkelerinin daha en başından büyük zarar gördüğünü düşünüyoruz.

MSİ olarak SP sürecine katıldığımız bilgisi tarafımıza ekinde paydaş listesi bulunan bir yazı ile birlikte bildirildi. Paydaş listesi, 'iç ve dış paydaşlar' olarak tanımlanan, Muğla ile ilgili stratejik kararların birlikte alınacağı kurum ve örgütlerden oluşuyor. Resmi kuruluşlardan ve kurum içi birimlerden oluşan iç paydaşlar yanında birçok ticari kuruluşun, Muğla'yı temsil etmeyen kuruluşun listede olduğunu, ancak olması gereken birçok örgütün ise olmadığı bir dış paydaş listesi. 

Bu genel bilgilendirme çerçevesinde Muğla BŞB'nin stratejik plan sürecine dair  eleştirilerimizi sıralayalım:

Yaşam alanlarını koruma mücadelesi verenler neden paydaş değil?

Muğla yüzölçümünün %59'unu, orman alanlarının ise %65'ini kapsayan genişlikte maden ruhsatları verilmiş ve Muğla'nın yaşam kaynakları, geleceği yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Muğla'nın birçok yerinde halk, köylüler, sivil toplum örgütleri yıllardır ormanları, zeytinlikleri, tarım alanlarını, meraları, su havzalarını koruma mücadelesi veriyor. Üstelik Muğla BŞB zaman zaman bu mücadelelere lojistik destek de veriyor. Yani yaşanan ekonomik, ekolojik ve sosyal yıkımın farkında. 

Hal böyleyken bize resmi olarak gönderilen  paydaş listesine baktığımızda  Tema Vakfı ve MSİ dışında  tek bir çevre/ekoloji örgütü listede yer almıyor. MSİ olarak listeye nasıl zorlayarak girebildiğimizi de yukarıda açıklamıştık. Örneğin, yıllardır termik santrallere ve o santrallere kömür sağlamak için işletilen kömür ocaklarının neden olduğu yıkımlara karşı mücadele verilen Milaslılar ve Yatağanlılar neden paydaş değiller? Bodrum'un yaşadığı susuzluğun asıl sorumlusu kapatma kararına rağmen faaliyetlerini sürdüren  termik santrallere yapılan su tahsislerinin iptal edilmesi için yüzlerce dilekçe veren Bodrumlular, santrallerin kapatılması için yıllardır mücadele veren sivil toplum örgütleri  neden paydaş değiller?  Muğlalıların yıllardır haykırdığı 'Kömürsüz Muğla' talebinin dile gelmesinden, bu talebin kent politikası olarak talep edilmesinden mi rahatsızlık duyuluyor? İkizköylüler, Karacahisarlılar, Turgutlular, Deştinliler, Köyceğizliler, Ulalılar, Fethiyeliler, Ortacalılar, Dalamanlılar, Datçalılar, Marmarisliler, Kavaklıldereliler, Seydikemerliler  bu planın neresindeler?

Kıyı işgallerinin baş sorumlusu MUÇEV stratejik ortak, peki işgallere karşı  mücadele veren halk nerede?

Paydaş listesine baktığımızda MUÇEV adını görmek biz Muğlalılar için oldukça ürkütücü. Her ne kadar adında 'vakıf' ibaresi olsa da bir anonim şirket olan MUÇEV, Muğla bölgesinde kamusal alanların ticarileştirilmesinin, kıyı yağmasının baş sorumlusudur. Üstelik Muğla BŞB ve Datça Belediyesi tarafından da dava açılmış, kıyıların bu şirkete ihalesiz olarak devredilmesinin yasaya aykırılığı Danıştay tarafından onaylanmış olmasına karşın Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının korumasında kıyı yağmasına devam etmektedir. MUÇEV, Kıyı Kanununa aykırı olarak Muğla'nın  birçok kıyı alanında bizzat kendisi ya da kiraya verdiği  üçüncü kişiler tarafından inşa edilen yasaya aykırı yapıların ve şezlong işgallerinin sorumlusudur.  

Kıyılar işgal altında iken birçok yerel sivil toplum örgütü Fethiye, Datça, Dalyan , Göcek, Bodrum, Marmaris, Akyaka gibi denize, göle, akarsulara kıyısı olan ilçe ve mahallelerde  bu imtiyazlı şirketin neden olduğu işgallere karşı mücadele verirken o örgütlerin hiçbirisi 'paydaş' olarak iletişim kurulmamış ve listeye alınmamış. Şunu da eklemekte yarar var: 2020-2024 stratejik planında da bu örgütün ismi paydaş listesinde yer alıyordu ve o plan sürecine katılan sivil toplum örgütlerinin itirazı ile listeden çıkartılmıştı. Şimdi ne değişti de bu şirket yeniden listeye girdi, bu dayatmanın açıklaması nedir?

Muğla'da iklim değişikliğine karşı bir politika oluşturacak mıyız? 

İklim değişikliğine karşı mücadelede biyolojik çeşitliliğin ve doğal yaşam alanlarının korunması temel konudur. Bu anlamda Muğla bölgesi birçok hassas ekosisteme evsahipliği yapıyor. Bölgemizde dört tane özel çevre koruma bölgesi, orman ekosistemleri,  sulak alanlar, milli parklar, kıyı ekosistemleri, önemli doğa alanları mevcut. Ne yazık ki  özenle korumamız gereken bu ekosistemlerle birlikte tarım alanları, zeytinlikler ve köyler; maden, enerji, sanayi, turizm ve kentleşme baskısı altında yok olma tehditi ile karşı karşıya. Eğer Muğla'da iklim değişikliğine karşı bir politika oluşturulacaksa, tüm bu yıkım projelerine karşı Muğla genelinde halkın verdiği mücadelelerin ortaklaştırılması, doğanın korunması ortak bir kent politikasına dönüştürülmesi zorunluluktur.  Muğla halkının, demokratik kitle örgütlerinin, sivil toplum örgütlerinin, odaların, baronun, ilçe belediyelerinin ve Büyükşehir Belediyesinin birlikte sorumluluk aldığı, kentin bugünün ve geleceğinin topyekün savunulacağı bir politika. Muğla BŞB'den tam da bu konuda öncülük yapması, stratejik plan sürecini bunun için bir zemine dönüştürmesi beklenirken, BŞB'nin yıkımın tarafı olanları paydaş olarak kabul edip, Muğlalılara, bu yıkımın mağdurlarına, yıkımlara karşı duranlara  söz hakkı, politikaların oluşturulma sürecine  katılma hakkı tanımaması kabul edilemez. En azından 'halkçı belediyecilik'ten anladığımız bu değil.

Stratejik Planda üniversite öğrencilerini kimler temsil ediyor?

Yaklaşık 50.000 öğrencisi ile Muğla Sıtkı Koç man Üniversitesine ev sahipliği yapan Muğla'nın rahatlıkla bir öğrenci kenti olduğu söylenenilir. Ancak paydaş listesine bakıldığında hiçbir öğrenci temsilcisi örgütün  listede olmadığı görülüyor. Buna karşılık Muğlalı öğrencilerin temsilcisi olarak kabul edilemeyecek olan İlim Yayma Cemiyeti paydaş olarak listede yer alıyor. Bu örgütün kendi isteği ile mi yoksa BŞB'nin özel daveti ile mi, yoksa BŞB dışından dayatılarak mı listeye alındığı açıklanması gereken bir durumdur.

Mevsimlik işçiler bu kentin asli unsurları değil midir? 

Muğla'da turizm, tarım, maden ve inşaat sektöründe taşeron işçi olarak binlerce emekçi çalışmaktadır. Paydaş listesine baktığımızda,  çoğu mevsimsel işçi olan ve sendikasız çalışan bu emekçilerin stratejik planda temsiliyetinin sağlanmadığı  görülüyor. Öğrenciler gibi onların da yaşadıkları sorunların, taleplerinin dile getirilmesinin önemsenmediğini anlıyoruz. Muğla'da her yıl iş cinayetlerinde birçok işçinin yaşamını yitirdiği dikkate alındığında bu da kabul edilemez bir eksiklik olarak dikkat çekiyor.

Anketle katılımcılık olur mu?

MSİ olarak nihayet katılma talebimizin onaylandığını bildiren resmi yazıyı aldığımızda çok şaşırdık. Zira, politikaların oluşturulduğu sürece etkin katılarak  diğer sivil toplum örgütleri ve halkın temsilcileri ile birlikte paylaşmak üzere önerilerimizi hazırlamaya başlamışken gelen yazıda bize yalnızca bir anketin web adresi gönderilmişti. Yani bize 'hak' görülen katılım şansı, yalnızca bir anket doldurmaktan öteye gitmiyordu. Üstelik bu anketin linki yalnızca BŞB'nin paydaş listesine kattığı örgütlere gönderiliyordu.

Ankete baktığımızda ise çok seçmeli sorularla sunulan seçeneklerden birinin işaretlemesi isteniyor, oldukça daraltılmış bir alanda sivil toplum örgütlerinin fikir belirtmesi bekleniyor.  BŞB'nin SP yöneticilerine telefonla ulaşarak yüz yüze toplantıların olup olmayacağını sorduğumuzda eğer 'zaman kalırsa' bir toplantı yapılabileceği yanıtını aldık. MSİ olarak durumu değerlendirdiğimizde, Muğla genelinde birçok örgütün bileşeni olan bir örgüt olarak böylesine kısıtlanmış, doğrudan söz hakkı tanınmayan bir stratejik plan sürecinin ne katılımcılığından, ne de şeffaflığından söz edilemeyeceği; sermaye odakları ile birlikte  hazırlanacak bir  stratejik planın  paydaşı olamayacağımız değerlendirmesinde bulunduk. 

Muğla Büyükşehir Belediyesi yönetimine soruyoruz:

Muğla genelinde yüzlerce doğa koruma ve kent hakkı mücadelesi veren örgüt varken neden bu örgütler sürece davet edilmedi? 2020-2024 stratejik plan sürecinde katılımcı bir süreçte gerçekleşen paydaş analizi sonucunda oluşturulan  268 demokratik kitle ve sivil toplum örgütünün yer aldığı, üstelik hiçbir şirketin yer almadığı bir paydaş listesi arşivinizde mevcut iken neden o listenin güncellenerek genişletilmesi yoluna gidilmedi? Oluşturduğunuz paydaş listesine önceki plan sürecinde sivil toplum örgütlerinin itirazı ile çıkartılan şirketler, örgütler neden yeniden listeye alındı?   

Kentin doğasını, yaşam kaynaklarını, sağlığını, huzurunu, sosyal barışı tehdit eden birçok unsur varken bu sorunların analizi yapılmaksızın yalnızca anketle kent vizyonu, stratejik plan hazırlanması demokratik midir?  Sınırlı sayıda seçilmiş sivil toplum örgütünün katılmasına izin vererek yaptığınız anket çalışması sonucunda oluşturacağınız stratejik planı katılımcı, şeffaf ve hesap verebilir belediyecilik anlaşıyınız ile nasıl bağdaştırabiliyor sunuz?

Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Aras'ın seçim öncesinde termik santrallerin ve kömür ocaklarının kapatılması, termik santrallere su tahsislerinin iptal edilmesi için idari/hukuki mücadele etme, kapatılacak işletmelerde çalışan işçiler için doğayla dost alternatif iş imkanlarının oluşturulması konusunda verdiği sözlerin karşılığının stratejik planda yer almaması Muğlalılar için büyük bir düş kırıklığı olmuştur. Zira konunun asli unsurlarının davet edilmediği bir stratejik plan sürecinden bu yönde eylem planlarının oluşturulmasını beklemek mümkün değil. Verilen  sözlerin yerine getirilmesi için somut adım atıldığını ne zaman görebileceğiz?

Muğlalılara reva  görülen, katılımcı ve şeffaf olmayan,  sermaye odaklarıyla ve Muğlalıları temsil etmeyen örgütlerle birlikte kotarılmaya çalışılan bu süreç sonucunda ortaya çıkacak olan stratejik planı meşru bulmayacağımızı, Muğla Büyükşehir Belediye yönetimine ve kamuoyuna saygılarımızla duyururuz. 


Muğla BŞB'den gönderilen paydaş listesi  (6 Sayfa)

Sayfa 1

Sayfa 2

Sayfa3

Sayfa 4

Sayfa 5

Sayfa 6

10 Ağustos 2024 Cumartesi

Sulara el koyamazsınız, Suyu akışından koparamazsınız

Foto: Gündem Fethiye

Muğla’nın Fethiye ilçesine bağlı köylerde son yıllarda sular/dereler şirketlere teslim edilirken suya erişemeyenler, köylüler de birbirine düşürülmekte. 

Dereler önce HES yapımı için şirketlere devredildi. Ardından bölgede suya ulaşamayanlar arasında su ihtiyacına çözüm üretilme bahanesi ile şirketlere su tahsisleri yapıldı.  Bu amaçla 16 Temmuz 2024’te Fethiye’de Söğütlü köyünün suyunu karşıladığı Bozluca suyu Fethiye Sulama Birliği’ne tahsis edildi.  

Söğütlü köylüleri, su kaynaklarına el konulmasına, derelerinden suyun Sulama Birliğine ve Sekiyaka 2 HES e aktarılmasına karşı çıktı. 

Fethiye Sulama Birliği ve tahsis dolayısıyla Sekiyaka2 Hidro Elektrik Santrali’nden geçen suyun ulaşacağı köylerin muhtarları, Söğütlü Muhtarı ve azaları hakkında şikayette bulundu.

5 Ağustosta Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından suya müdahale edileceği kararı köylülere tebliğ edildi ve bölgeye jandarma ekipleri ile birlikte iş makineleri yönlendirildi. 

Seydikemer Kaymakamı Yıldız Büyüker’in imzası ile köyün muhtarı ve azaları 3091 Sayılı Taşınmaz Mal Zilyetine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanun kapsamında zilyetlik hakkına tecavüz ettikleri belirtilen yazı ile, köylülerin ve muhtarın itirazlarına karşı idari müdahale başlatıldı. Köylüler, suyu böldürmeyeceklerini belirterek Akçay’ın dere yatağının içinde sularını korumak için oturma eylemi başlattı, iş makinelerinin sularını kesmesine tepki gösterdi. Dün  Jandarma ile sivil güvenlik kuvvetleri oturma eylemi yapan köylüleri darp ederek, gözaltına alarak şirketin iş makinaları ile derenin suyunu bölme işlemini başlattı. 

DSİ, Fethiye Kaymakamlığı, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı yetkililerinin, Sekiyaka HES üretimi için bölgedeki derelerin sularını  şirkete tahsis ettiler. Suya el konulmasını meşrulaştırmaya yönelik tüm bu çabalara karşı Söğütlü köylüleri sularını vermemekte, derelerini parçalamalarına izin vermemekte kararlı. 

Bizler Muğla Su İnisiyatifi olarak suların, su havzalarının sermaye birikimine tahsisine karşı verdiğimiz mücadelenin yanısıra yaşam alanlarına ait suları koruyacağımızı, bu amaçla su mücadelesi veren halkların yanında olacağımızı bir kez daha duyuruyoruz. 

Meşru olmayan bu saldırılara karşı tüm yetkilileri uyarıyoruz. Dereleri şirketlere vermenizi kabul etmeyeceğiz. Şirketleri kalkındırmak için yaptığınız tüm müdahalelere karşı mücadelemizi sürdüreceğiz. 

Dereleri şirketlerin üretim alanına sokma, yatağını değiştirme kararlarınızı kabul etmiyoruz. Bu kararlarla, verdiğiniz meşru olmayan kararları uygulatmak için güvenlik kuvvetlerini köylülere saldırtarak suç işliyorsunuz. Bu kararları veren, uygulayan her idare, kurum, yetkili yaşamdan yana tutum alması gerekirken yetkisini aşkın kullanarak bu suçu sürdürmektedir. Yaşamını korumaya çalışanları darp ederek, gözaltı ve şiddetle onlara gözdağı vererek kararlarınızı meşrulaştıramazsınız, yaptıklarınız zulümdür. 

Bu zulme son verin. 

Dereleri de, onlar için mücadele eden yöre halkını da serbest bırakın.

Uyarıyoruz. Şirketlerin değil halkın yaşamını koruyun. 

Yaşamın sürmesinin temel unsuru olan suları, su havzalarını şirketlere teslim etmenize, suyu ticarileştirmenize, derelerin akışını değiştirmenize izin vermeyeceğiz. 

Muğla Su İnisiyatifi 



24 Temmuz 2024 Çarşamba

Kanalizasyonlarda iş cinayetleri ne zaman son bulacak?

Bodrum Turgutreis'de Muğla Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi'ne (MUSKİ) ait olan kanalizasyon terfi merkezinde temizlik çalışması sırasında  metan gazından zehirlenen Mehmet Nuri Baştuğ yaşamını yitirmiş, iki işçi ise yaralanmıştır.

Yaşanan bu kaza, sorumlu konumda bulunan yöneticilerin işçileri gerekli iş güvenliği önlemlerini almadan çalışmaya zorlamaları sonucunda gerçekleşmiştir ve  açık bir iş cinayetidir.  2013 yılında Güllük'te meydana gelen benzer bir iş cinayetinde 7 işçi yaşamını yitirmiş olmasına karşın hiçbir yöneticinin hesap vermemesi ve yaşananlardan hiçbir ders çıkartılmamış olması dün aynı şekilde yeni bir cinayete yol açmıştır.

Muğla Su İnisiyatifi olarak Mehmet Nuri Baştuğ'un yakınlarına başsağlığı, yaralanan işçi kardeşlerimize acil şifa diliyoruz. Artık bu cinayetin bir son olması için gerek yüklenici firma gerekse MUSKİ yöneticilerini kapsayan idari ve hukuki soruşturmanın titizlikle yürütülmesini, tüm sorumlular hakkında gerekenin yapılmasını ve gerekli dersler çıkartılarak bundan böyle iş güvenliğinin eksiksiz sağlandığı çalışma koşullarının oluşturulmasını talep ediyoruz. Bu davanın takipçisi olacağımızı kamuoyuna saygılarımızla duyururuz.

Muğla Su İnisiyatifi


6 Haziran 2024 Perşembe

Suçıkan'da Su Bitti, Artık Yeter; Yargı Kararlarını Uygulayın, Termik Santralleri Kapatın!

Yaşam hakkı olan suyun adil olmayan paylaşımı nedeni ile Muğlalılar olarak her geçen yıl susuzluk sorununu daha derin hissediyoruz. Muğla Su İnisiyatifi olarak bugün Karacahisar'ın Suçıkan mevkiinde düzenlediğimiz bu etkinlikle yaşanan adaletsizliğe bir kez daha dikkat çekmek istiyoruz.

Muğla bölgesinde yaşanan susuzluk sorununun temel nedeni, doğayı ve yaşamlarımızı sömürerek on yıllardır yargının verdiği kapatma kararına rağmen çalıştırılmaya devam eden termik santrallerdir. Kemerköy, Yeniköy ve Yatağan termik santralleri, 1996 yılında Aydın İdare Mahkemesinin verdiği kapatma kararına rağmen  faaliyetlerine devam ediyorlar. Herkesin bildiği gibi bu karar 2005 yılında AIHM tarafından da onaylanmıştır. Ne ulusal ne de uluslararası hukuku tanıyarak sürdürülen bu yasadışı faaliyetin bedelini bölge halkı olarak hep birlikte ormanlarımızın, tarım alanlarımızın, su kaynaklarımızın, köylerimizin yok edilmesi ve kirletilmesiyle, yaşam kaynağımız toprak, hava ve suyun zehirlenmesi sonucu yakalandığımız ölümcül hastalıklarla başetmek zorunda kalarak bizler ödüyoruz. Diğer yandan iklim krizini her yıl daha şiddetli olarak hissederken, iklim krizinin baş sorumlusu kömürlü termik santrallerin çalışmasına izin veren enerji politikalarına yaşadığımız tüm bu vahşete kayıtsız kalınarak  devam ediliyor.

Karacahisar'ın Suçıkan Mevkii, bölgenin önemli yeraltı su kaynaklarının bulunduğu bir nokta. Adından da anlaşıldığı üzere, bir zamanlar zengin su kaynakları olan bir bölge idi. Suçıkan'ın güçlü kaynaklarından çıkan sular  Karacahisar ve Gökçeler köyü arasındaki vadiden akarak, Hamzabey Deresini de besliyor, Milas’ın dokuz köyüne içme suyu sağlıyordu. YK Enerji'nin kömür sahalarına  suyun girişini engellemek için su havzasında sondajlar yapması sonucu yüzeye yakın sular yerin derinliklerine gönderildi.  Eskiden köylülerin içinde yüzebildiği, şırıl şırıl akan dereler artık kurudu. Bölgede zeytincilik, tarım artık yapılamaz hale geldi, dere yataklarında yaşam neredeyse yok oldu. 

Karacahisar'ın yaşam kaynakları bir yandan Yeniköy Termik Santrali için kurutulurken, diğer yanda bölgenin kalan  su kaynakları Geyik Barajında toplanarak bu santrale soğutma suyu olarak veriliyor.  Geyik Barajındaki su Bodrum halkına verilmek yerine büyük bölümü şirkete tahsis edildiği için susuzluk yaşayan Bodrum'a çare olarak yine Karacahisar'ın kaynaklarına daha fazla yükleniliyor, Bodrum'a su taşımak için sondajlar yapılıyor. Akıl almaz bir kısırdöngü içinde,  yeni su kaynakları oluşturmak için ekosistemleri  daha da bozacak yeni projeler gündeme getiriliyor, krizden yeni rantlar oluşturmanın derdine düşülüyor. Bu projeler kamu yararına değil, yalnızca suyun daha fazla ticarileştirilmesinin aracıdır. Yaşadığımız iklim krizinin doğayı, yaşam kaynaklarını sömürerek, metalaştırarak yol açılan ekolojik yıkımın bir sonucu olduğunu biliyoruz.  Yaşamlarımızı ancak bu sermaye kuşatmasından kurtararak özgürleştirebileceğimizin de bilincindeyiz.

Muğla Su İnisiyatifi olarak tüm yetkililere bu  kez Suçıkan'dan sesleniyoruz: Bölgemizde yaşanan susuzluğun temelinde yargının verdiği kapatma kararına rağmen faaliyetlerini sürdüren termik santrallerin doğanın ve insanın yaşam hakkı olan suyu bacalarını soğutmak için kullanması, su kaynaklarını kömür çıkarmak için yok etmesi ve kirletmesi yatmaktadır. Bölgede susuzluk sorununu sözde 'çözmek' için havzalar arasında su transferi, desalinasyon, daha fazla yeraltı kuyusu açmak gibi aslında ekolojik krizi daha da derinleştiren girişimlerden vazgeçin.  Kamu yararına olacak çözümün yolu, bölge halkının çığlığına kulak vermekten, doğanın korunmasından, adaletin sağlanmasından, hukukun işletilmesinden geçmektedir. Yargı kararını uygulayın, termik santralleri ve onlara kömür  sağlayan maden ocaklarını kapatın. Bölge halkı susuzluk çekerken termik santrallere yapılan yönetmeliğe aykırı su tahsislerini iptal edin. Santrallerin işletmecilerine bizlerin vergileri ile  sağladığınız teşviklere son verin.  Yaşam alanlarımızı yok eden şirket sahiplerine transfer ettiğiniz kaynaklarımızla termik santrallerde, maden ocaklarında çalışan emekçilere insanca ve doğayla barışık iş imkanları oluşturun.

Muğla Su İnisiyatifi

Suçıkan'da yapılan basın açıklaması ve forumun tamamına Gündem Fethiye'nin haberinden erişebilirsiniz.



 











29 Mayıs 2024 Çarşamba

Su Yaşam Kaynağımızdır, Ticarileştirilemez!

Bugün Köyceğizliler ve Muğlalılar olarak burada Muğla Valiliği'nin hukuku hiçe sayarak Köyceğiz'in yeraltı sularını metalaştırma girişimini protesto etmek üzere biraraya geldik. Muğla Valiliği Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı (YİKOB) Yayla Mahallesinde Yeraltı Sularının İçme Suyu Olarak Satışına  Yönelik 3 Yıl Süre ile Kiraya Verilmesi için ihale açtığını ilan etti. İhale 30 Mayıs 2024 tarihinde, yani yarın  yapılacak.

Aynı ihale, yerel seçim öncesinde de gündeme getirilmiş ve  Muğla Su İnisiyatifi olarak yaptığımız basın açıklaması sonrasında iptal edilmişti. Basın açıklamamızda yeraltı sularını özelleştirme girişiminin YİKOB'un  görevi ve yetkisi olmadığını, yasaya aykırı olduğunu belirtmiş ve  iptalini talep etmiştik. İhalenin bugün yeniden gündeme getirilmesinden aslında iptal edilmediğini, sadece ortak yaşam kaynaklarının özelleştirme girişimine karşı halkın tepkisinin seçim sürecinde iktidar partisine yaramayacağı endişesie ile seçim sonrasına ertelendiği anlıyoruz.

Bir kez daha Muğla Valiliğini uyarmak ve kamuoyunun dikkatine sunmak istiyoruz: Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığının görev ve yetkileri arasında yeraltı sularının kiraya verilmesi yer almamaktadır. YİKOB'un görevi ve yetkisi olmadan su varlıklarının özelleştirilmesi için ihale açması yönetmeliğe aykırı ve suç niteliğindedir.

Muğla Su İnisiyatifi olarak yaşam hakkı olan suyun ticarileştirilemeyeceğini, Türkiye'nin taraf  olduğu uluslararası sözleşmelere, Anayasaya ve yasalara aykırı bu ihalenin yapılamayacağını  söylüyoruz ve Muğla Valiliğini suç niteliğindeki bu ihaledeki ısrarından vazgeçmeye davet ediyoruz. Suyun her türlü özelleştirme girişimine  karşı  yasal ve meşru haklarımızı kullanarak sonuna kadar mücadele edeceğimizi kamuoyuna duyururuz. 

Bu vesile ile bölgemizin sularının özelleştirilmesii için başka bir girişime daha dikkat çekmek istiyoruz. Yarın Akköprü Barajının özelleştirilmesi için açılan ihalede teklif toplamak için son gün. Bölgemizde çiftçilikle geçinen halkın yararı için,  tarım alanlarının sulanması amacı ile yapılan Akköprü Barajı, sulama sistemi tamamlanmadan satışa çıkarılmıştır. Baraj özelleştirildiğinde bölge halkına sulama suyu parayla mı satılacaktır? Yoksa tarımsal sulamadan vaz geçilip baraj suyunun başka amaçlarla kullanılmak üzere mi satılması mı planlanmaktadır? Muğla Su İnisiyatifi olarak kamu yararı olmayan bu ihalenin de iptal edilmesini, sulama sisteminin yapımının biran önce bitirilerek barajın yapılış amacına uygun olarak  tarımsal alanların sulanmasında kullanılmasına geçilmesini talep ediyoruz.

Saygılarımızla,

Muğla Su İnisiyatifi


















22 Mayıs 2024 Çarşamba

Hukuksuzlukta Israr Etmeyin, Köyceğiz Yeraltı Suları İhalesinden Vazgeçin !

Muğla Valiliği Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı (YİKOB) 30.05.2024 tarihinde Köyceğiz İlçesi Yayla Mahallesinde Yeraltı Sularının İçme Suyu Olarak Satışına  Yönelik 3 Yıl Süre ile Kiraya Verilmesi için bir kez daha ihale açtığını ilan etti.

Aynı ihale, yerel seçim öncesinde de gündeme getirilmiş ve  Muğla Su İnisiyatifi olarak yaptığımız basın açıklaması sonrasında iptal edilmişti. Basın açıklamamızda yeraltı sularını özelleştirme girişiminin YİKOB'un  görevi ve yetkisi olmadığını, yasaya aykırı olduğunu belirtmiş ve  iptalini talep etmiştik. İhalenin bugün yeniden gündeme getirilmesinden aslında iptal edilmediğini, sadece ortak yaşam kaynaklarının özelleştirme girişimine karşı halkın tepkisinin seçim sürecinde iktidar partisine yaramayacağı endişesi ile seçim sonrasına ertelendiğini anlıyoruz.

Bir kez daha Muğla Valiliğini uyarmak ve kamuoyunun dikkatine sunmak istiyoruz: Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığının görev ve yetkileri, çalışma usul ve esaslarını belirleyen yönetmeliğinin 5. Maddesinde tanımlanmıştır. Bu görev ve yetkiler arasında yeraltı sularının kiraya verilmesi yetkisi yer almamaktadır. Muğla YİKOB'un görevi ve yetkisi olmadan su varlıklarının özelleştirilmesi için ihale açması yönetmeliğe aykırı ve suç niteliğindedir.

Muğla Su İnisiyatifi olarak yaşam hakkı olan suyun ticarileştirilemeyeceğini, Türkiye'nin taraf  olduğu uluslararası sözleşmelere, Anayasaya ve yasalara aykırı bu ihalenin yapılamayacağını  söylüyoruz ve Muğla Valiliği'ni suç niteliğindeki bu ihaledeki ısrarından vaz geçmeye davet ediyoruz. Suyun her türlü özelleştirme girişimine  karşı  yasal ve meşru haklarımızı kullanarak sonuna kadar mücadele edeceğimizi kamuoyuna duyururuz. 

Saygılarımızla,

Muğla Su İnisiyatifi


15 Mayıs 2024 Çarşamba

Desalinasyon projeleri çözüm değildir, Çare adaletsiz su yönetimine son vermektir

Tüm dünyada iklim değişikliğinin etkisiyle hava sıcaklıkları artmakta ve kuraklık önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Muğla ilinde de özellikle Bodrum ilçemizde yaz aylarında susuzluk büyük boyutlara ulaşmaya başlamıştır. Son zamanlarda susuzluğa çözüm olarak deniz suyundan desalinasyon ile içme suyu elde edilmesine yönelik planlamalar yapıldığı açıklanmaktadır. Muğla Su İnisiyatifi olarak bu yaklaşımı doğru bulmuyor, ekolojik dengeyi bozan faaliyetler sonucu yaşadığımız bu sorunu yine ekolojik dengeyi bozacak, deniz kirliliğine, deniz canlılarının yok olmasına yol açacak bir yöntemle çözmeye çalışmanın daha fazla sorunlara yol açacağını düşünüyoruz.

Desalinasyon yöntemi dünyada özellikle Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve İsrail gibi suya erişim sorunu yaşayan, ekonomik düzeyi yüksek ülkelerde kullanılmaktadır. Ancak hem çok pahalı, hem çok enerji ihtiyacı doğuran, hem de deniz ekosistemine zararlı bir yöntemdir. Tuzdan arındırma çok fazla enerji gerektirir. Desalinasyon yönteminde; reverse ozmos (ters tuz basıncı) uygulanarak membran sistemi ile tuzlu suyun içindeki tuz alınmaktadır. Sistem maliyeti enerji maliyetine, membran teknolojisine bağlı kalmaya devam ettiği sürece, bu teknolojiler kendilerine en çok ihtiyaç duyan gelişmekte olan ülkeler için uygun yöntemler olamaz. Sonuç olarak halkın içme suyuna erişimi de daha pahalı olacaktır. 

Tuzdan arındırmanın enerji yoğunluğu yanında geride bıraktığı tuz yoğun akışkan da ayrı bir sorundur. Bu teknikle arındırılan su alınan suyun en fazla %60 ı kadardır, Denizden büyük miktarlarda su alarak ters ozmos ve ultra filtrasyon yöntemleri ile birlikte tuzsuzlaştırma işlemi hem denizden su alırken, hem de denize tuzla yoğunlaşmış konsantre akışkanı deşarj ederken deniz ekosistemindeki varlıklar için geri dönüşsüz zararlar verecektir. Deşarj edilecek olan tuz yoğun akışkan toksik etkisini hızla göstererek deniz yaşamında biyo-çeşitliliği olumsuz etkileyecek, balık popülasyonu hızla azalacak, deniz giderek kirlenecek, çölleşecek, çeşitli canlı türlerinin yaşaması daha da imkansızlaşacaktır. Sonuçları itibarı ile desalinasyon tesisleri, 1976 Barselona Sözleşmesi gibi Akdeniz’in korunması amaçlı birçok uluslararası sözleşmeye de aykırıdır. Desalinasyon projelerini iptal eden mahkeme kararları ve bilirkişi raporları da bu yöndedir. En son Datça ve Bozburun’da yapılması planlanan desalinasyon tesislerinin ÇED gerekli değildir kararı da bilirkişi raporlarına dayanılarak iptal edilmiştir. 

Yine son zamanlarda suyu daha az tuzlu olduğu için desalinasyonun daha az maliyetli olacağı söylenerek gündeme getirilen Ekinanbarı suyu için de aynı endişeleri taşıdığımızı bildirmek isteriz. Bu projenin Geyik Barajı’nın kamulaştırılmasından 4 kat daha fazla maliyetli olacağı MUSKİ tarafından da açıklanmıştır.

Su sıkıntısı yaşanan yerlerde, bu teknolojiyi uygulamayı düşünmeden önce atılması gereken birçok adım vardır: Öncelikle yaşam için vazgeçilmez olan suyun kirletilmesinin ve gereksiz sarfiyatının önüne geçilmesi şarttır. Denize atılan atık suyun yeniden kazanılması, suyun doğru ve ihtiyatlı kullanımı, su tüketimini teşvik eden yapılaşma faaliyetlerinin sonlandırılması, tarımda aşırı su kullanımının önlenmesi, şebekedeki kayıp ve kaçakların azaltılması, yağmur hasadı işlemlerinin planlı ve etkin uygulanması, bölgede her gün neredeyse bir milyon insanın ihtiyacı kadar su kullanan –Muğla’nın nüfusu bir milyon civarındadır- ancak enerji üretimine katkısı sadece %2 olan, ömrünü çoktan doldurmuş 40 yıllık termik santrallerin kapatılması gibi önlemlerin öncelikle hayata geçirilmesi gereklidir. Oysa ki Muğla’da tam tersi uygulamalar yapılmaktadır. Dalaman’daki Hilton Otel’in Golf Tesisi Projesi bunllardan biridir. Yüzlerce ağacın kesileceği proje sonucunda oluşan çim sahanın sulanması için de milyonlarca metreküp su kullanılması gerekecektir. Bir başka örnek ise, nüfus yoğunluğu nedeniyle büyük sorunlar yaşayan Bodrum ‘da hala yüksek kapasiteli yeni otel projelerinin hayata geçirilmeye çalışılmasıdır. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Bodrum’un en bakir yerlerinden ve çoğu orman olan Kızılağaç’ta 3.575 yatak kapasiteli 7 otel için yatırımcılara arazi tahsis edileceğini ilan etmiştir. Bırakın orman alanlarının katledilecek olmasını, bu otellere nereden su sağlamayı düşünüyorlar? Yoksa termik santraller gibi oteller de mi su arzında halktan öncelikli olacak! Suya erişimin bu kadar zorlaştığı koşullarda bu uygulamaların hangi akla hizmet ettiğini anlamakta zorluk çekiyoruz.

Sonuç olarak, denizden su elde etmeyi planlamadan önce bölgede hali hazırda suya ihtiyaç duyulan tüm süreçlerin tartışılması, suyun yaşam için vazgeçilmez olduğunun kabul edilmesi, bölgemizde su gereksiniminin doğru hesaplanması ve gerekli önlemlerin alınması öncelikli olmalıdır. 

Demokratik kitle örgütleri; emek, ekoloji, meslek örgütleri ve yöre halkı ile birlikte, suyun ve ekosistemlerin korunması esas alınarak su sorununun çözümü tartışılmalı, çözümler aranmalı ve su sorununun çözüm yolları doğru saptanmalıdır.

Su varlıkları ve deniz ekosistemi ise mutlaka korunmalıdır. 

Kamuoyuna Saygılarımızla

Muğla Su İnisiyatifi


BATI AKDENİZ HAVZASI, BÜYÜKMENDERES HAVZASI, KUZEY EGE HAVZASI SU TAHSİSİ PLANLARI DEĞERLENDİRMESİ

4 Haziran 2025 tarihli Resmi Gazete’de Cumhurbaşkanı kararnamesi ile Batı Akdeniz su eylem planı yayımlandı. Batı Akdeniz Eylem Planı ve ayn...