28 Temmuz 2025 Pazartesi

BATI AKDENİZ HAVZASI, BÜYÜKMENDERES HAVZASI, KUZEY EGE HAVZASI SU TAHSİSİ PLANLARI DEĞERLENDİRMESİ

4 Haziran 2025 tarihli Resmi Gazete’de Cumhurbaşkanı kararnamesi ile Batı Akdeniz su eylem planı yayımlandı. Batı Akdeniz Eylem Planı ve aynı gün yayınlanan Büyük Menderes Havzası, Kuzey Ege Havzası su eylem planları; İSKİ hakkında 2560 sayılı Kanuna aykırı olarak Cumhurbaşkanı’nın 1 sayılı Kararnamesi’ne göre yayımlanan bir karardır. 

2560 sayılı Kanun her ne kadar İSKİ hakkında da olsa, Ek Madde 5’e göre tüm BŞB’de uygulanması gereken bir Kanundur. Kanun’un görev ve yetkiler başlıklı 2/a maddesinde,  “İçme, kullanma ve endüstri suyu ihtiyaçlarının her türlü yeraltı ve yer üstü kaynaklarından sağlanması ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılması için; kaynaklardan abonelere ulaşıncaya kadar her türlü tesisin etüt ve projesini yapmak veya yaptırmak, bu projelere göre tesisleri kurmak veya kurdurmak, kurulu olanları devralıp işletmek ve bunların bakım ve onarımını yapmak, yaptırmak ve gerekli yenilemelere girişmek” yer almaktadır. 

Bu görev ve yetki MUSKİ’ye aittir. CB kanunla düzenlenmiş bir alanda kararname çıkaramaz.  2560 sayılı Kanun’un 2. maddesinde bu yetkinin MUSKİ’ye ait olduğu açıkça belirtilmiştir. 

KHK döneminde Anayasanın ihlali anlamına gelen bir değişiklik daha yapıldı. 703 sayılı KHK’yle (02.07.2018 tarihlidir) DSİ Kanunu’nun amaç, kapsam maddelerini içeren 23 maddesi yürürlükten kaldırıldı. KHK’ların KHK zamanıyla sınırlı olması gerekiyor; buna uyulmuyor; CB’nın siyasi karar alması yönüyle de Anayasa’ya uyulmuyor. 

MUSKİ’nin yetkili olduğu açıkken, 1 no.lu CB kararnamesine atıfla (Bu da Anayasa’ya aykırıdır) Batı Akdeniz su tahsis planının CB kararıyla yürürlüğe konması Anayasa’ya ve 2560 sayılı Yasaya  aykırıyken CB desteğindeki Su yönetimi Genel Müdürlüğü (SYGM)’nün UNDP,  AB tarafından yürürlüğe konulan  İkilim Değişimine Uyum  programı ile  ilgili olduğu iddia edilmektedir.

Sektörel Su Tahsis ve Eylem Planlarının dayandığı politik stratejiler

Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından AB Su Strateji Kararları doğrultusunda 2024-2028 stratejik planında  (2025 güncellemesi) “Tarım, orman ve su kaynakları ile doğal ekosistemleri koruyarak verimli ve sürdürülebilir tarımsal üretimi, yeterli ve güvenilir gıdaya erişimi ve kırsal kalkınmayı sağlamak amacıyla politikalar belirlemek ve uygulamak” yanı sıra “İklim değişikliğine uyum, kuraklık, sel ve su taşkınları ile mücadele kapasitesini artırmak” olduğu belirtilmekte, yükümlülüklerini yerine getirmesi konusunda mevzuatta düzenleme yapılması hedefleri yer almaktadır. 

Eylem planında kuraklık ve aşırı stres koşullarına dayanıklı çeşitler geliştirilerek üretimin yaygınlaştırılacağı belirtilmektedir. 2024-2028 planlamasında “Kırsalda yol, köprü inşası, su yönetimi, atık yönetimi, bilgi ve iletişim sistemleri, enerji temini ve verimliliğine ilişkin projeler ile bitkisel üretimin çeşitlendirilmesi, işlenmesi, paketlenmesi, arıcılık, zanaatkârlık ve katma değer yaratan ürünler, kırsal turizm, su ürünleri yetiştiriciliği, makine parkları, yenilenebilir enerji projelerine hibe desteği verilerek teşvik edilmesi de önerilenler arasındadır. 

Su Kanunu  Tasarısı 

Bilindiği gibi siyasi iktidar tarafından,TOBB’un yürütücülüğünde Su Kanunu Tasarısı suyun ve su havzalarının sektörel paylaşım / ticarileştirilme sürecini desteklemek için  hazırlandı. Tasarının yasama aşaması tamamlanmadan strateji belgeleri, su tahsis planları ve torba yasa değişiklikleri ile idari yapıların kurulumu ve suların, su havzalarının sermaye birikimine sokulması sistemleştirilerek yürürlüğe sokulmaya çalışılmaktadır.  

Su Verimliliği Seferberliği-Su Ayak İzi  

Kültür ve Turizm, Milli Eğitim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlıklarının ve TEMA'nın desteğinde, WWF'in bilgileri ışığında ve Tarım ve Orman Bakanlığına Su Yönetimi Gn. Md.’lüğü tarafından Su Verimliliği Seferberliği (SVS) adı altında yapılan paylaşımda Kentsel Kullanım, Tarımsal Kullanım, Endüstriyel ve Bireysel Kullanımı, tasarruf tedbirlerini içeren stratejiler belirlenmiş (2023-2033). Bu tedbirler;  2014 yılı Türkiye’nin Su ayak İzi raporuna dayalı olarak belirlenmiştir. Raporda mavi, yeşil, gri su olarak ayrı ayrı su ayak izi olarak su kullanımı;  tarım için %89 (%56,6 sı yeşil, %20 si mavi), sanayinin %4 (%92si gri) ,  evsel amaçlı kullanım ise %7(%87 si gri) olarak belirtilmiştir. 2014 yılı Su Ayak İzi Raporunda esas alınan Su Verimliliği Seferberliği duyurularında; Türkiye’nin yılda 140 milyar su ayak izi olduğu belirtilerek, bunun sorumluluğu kişilere yüklenmiş ve kişi başına kullanımın yılda 1.94 m3 olduğu beyan edilmiştir. Endüstriyel kullanım tedbirleri olarak ise “yüzyıl içinde su kaynaklarında iklim değişikliği nedeniyle %25 azalma olacağı, bu nedenle arıtma teknolojilerinde düzenleme yapılması, üretim süreçlerinde ekipman temizliğinin basınçlı sistemler kullanılarak yapılmasının Burdur Gölü’nü kurtarabileceği” iddia edilmektedir. 

Duyurularda; kentsel kullanımda şebeke kayıplarının %4-%24 arasında değiştiği belirtilmektedir. Alt yapı onarımı ile kent kullanımının (toplam kullanımın %7si olarak belirlenen miktarın) %10 azaltılması öngörülmektedir. 

Endüstriyel kullanımda arıtma tesisleri dışında bir etki düşünülmemektedir. Madenlerde, JES, NES, TES’lerde, endüstriyel üretimlerde kullanılan suyun su tüketimine etkisi yok sayılmaktadır.  

Tarımın kullandığı su miktarının ise 2021 verileri ile %77 payı olduğu iddia edilmektedir. 

Tarım ve Orman Bakanlığı ve Su İşleri Bakanlığı tarafından ilan edilen Sektörel Paylaşıma Esas Su Havzaları :

Bakanlık; Türkiye’de var olan derelerin, göllerin yüzeysel akış alanını 25 havza ile sınıflandırmıştır. Altı havza için (Akarçay, Burdur, Gediz, Konya Kapalı, Küçük Menderes ve Seyhan) Sektörel Su Tahsis Planları 2017'den beri farklı tarihlerde duyuruldu.  

Antalya, Aras, Batı Akdeniz, Batı Karadeniz, Büyük Menderes, Çoruh, Doğu Akdeniz, Doğu Karadeniz, Kızılırmak, Kuzey Ege ve Marmara, Asi, Ceyhan, Fırat-Dicle, Meriç-Ergene, Sakarya, Susurluk, Yeşilırmak ve Van Gölü Sektörel Su Tahsis Planlarının hazırlanmakta olduğu bilgisi paylaşılmaktadır.   
Bakanlığın web sayfasında sektörel su tahsis planlarının amacı: “Kullanılabilir su kaynaklarının kullanıcılar arasında adil ve dengeli bir şekilde paylaştırılması, nüfus ve kentleşmenin artması ve küresel iklim değişikliğiyle birlikte yağış ve sıcaklık rejimlerinin değişmesi ile daha da önemli bir hale gelmiştir. Sektörel Su Tahsis Planları, su kaynaklarının havza ve sektörel alt havza ölçeğinde paylaşımının sağlanması, gelecekte her sektörün ihtiyacı olan suyun sosyoekonomik koşullar ve ihtiyaçlar göz önüne alınarak adil bir şekilde karşılanması maksadıyla hazırlanan planlar” olarak belirtilmektedir.

“Sektörel Su Tahsis Planları hazırlanırken alt havzalarda, su kaynakları kullanımının iklim değişikliğine uyumu, su kullanımından sağlanan faydaların taksimi, kurak dönem senaryoları, sektörlerin birbirine ve su kaynaklarına olan tesirleri dikkate alınır” diye belirtilmektedir.

Batı Akdeniz Havzası Su Tahsis ve Eylem Planı

Batı Akdeniz havzası su tahsis planı (STP)’nda su havzaları; Bodrum alt havzası, Milas alt havzası, Dalaman çayı alt havzası, Marmaris alt havzası, Fethiye alt havzası, Eşen çayı alt havzası, Alakır çayı alt havzası, Demre çayı alt havzası, Akçay alt havzası olarak isimlendirilmiş (Şekil 1). 
Şekil 1: Batı Akdeniz Su Havzası

Bu havzaların planlanması 11 sektör dikkate alınarak belirlenmiştir.  Batı Akdeniz Havzası'nda üretim yapacak bu sektörlerin su talepleri; 2020 yılı verileri esas alınarak 2041 yılına kadar projeksiyon yapılarak tespit edildiği belirtilmektedir. 

Planlamada; Muğla Antalya Denizli Burdur ve Aydın illeri içindeki toplam 21.070 hektarlık sulama alanını kapsamaktadır. Alınan sektörel su tahsis kararında; Laba Dağı'ndan, Beşparmak Dağı, Marçal Dağı, Bor Dağı, Honaz dağı,  Eşler Dağı, Çal balı Dağı ve Tahtalı Dağı'ndan toplanan suların hacmi ve bu alanda kullanılacak sektörlerin önceliği belirlenmiştir. 

2018 DSİ verilerine göre planlamanın yapıldığı toplam alan içindeki yer üstü su potansiyeli yıllık 6410 hm3, yeraltı besleme suyu 1963 hm3, emniyetli yeraltı suyu rezervi ise 981 hm3 küp olarak hesaplamalara esas alındığı belirtilmektedir, iddiaya göre kuraklığa bağlı projeksiyon varsayılmıştır.
Raporda mevcut barajlardan Akgedik, Geyik, Marmaris Atatürk ve Mumcular Barajı'nın su kalitesi A3 sınıfında (su kirliliği su kalitesi yönetmeliğine göre)  olduğu raporlanmaktadır. 

Belirtilen 6 sektör; enerji, madencilik, turizm, endüstri, su ve ormancılık olarak belirtilmiş, ancak içme ve kullanma da dahil 11 sektör için değerlendirme yapmıştır. 

Su Tahsis Planındaki verilere 2020 yılında; belirtilen havzaya en fazla %41.64'luk kullanımla (dağıtılan su) tarım sektörü için, %40.03 kullanım oranıyla su ürünleri endüstriyel balıkçılık sektörü için, 3 sırada ise içme ve kullanma suyu amaçla su tahsisi yapıldığı belirtilmektedir.

Maden işletmelerinin, enerji tesislerinin, turizmde, endüstrilerin üretimlerinde, su şirketlerinin metalaştırılması sürecinde, ormancılık sektörlerinde tüketilen, yaşamdan koparılan su ise toplam kullanımın %3 lük kısmını oluşturduğu iddia edilmektedir.

Kararnameye göre Batı Akdeniz Havzası 2041 yılı su projeksiyonu:

2020 yılı Batı Akdeniz havzası su ihtiyacının yılda 208.69 hm3  olduğu, bunun 2041 yılına kadar 238.86 değerine ulaşacağı varsayılmaktadır.

Sulanan tarım alanlarının ise 2020 yılı verilerine göre 131.642 ha, 2041 projeksiyonuna göre 173.984 ha olacağı düşünülmektedir.Tarım amaçlı kullanımın 1067.96 hm3 /yılda 2020'de olduğu, 2041'de ise bu değerin olası kuraklık durumunda 997.34 hm3/ yıla düşeceği varsayılmaktadır.

Sanayi sektöründe demir dışı ağır metallerin imalatı tarıma bağlı sektörlerin Havza'da yer aldığı vurgulanmaktadır. Sanayi sektöründe su ihtiyacının 12.97 hm3/yıl (2021 verilerine göre) olduğu 2041'de bunun 14.23 hm3/yıla ulaşacağı, su tahsisinin de 10.76'dan 12.57 hm3/ yıla çıkacağı varsayılmaktadır.

2020 verilerine  göre mevcut TES’in büyüme stratejisinin olmadığı vurgulanarak 2041 yılındaki enerji sektörü su ihtiyacının 9.51 hm3/yıl olduğu vurgulanmaktadır. 

Madencilik sektöründe;  mermer, krom, feldispat, linyit madenlerinin su kullanımı kabul edilse de kömür işletmeleri yok sayılmıştır. Kabul edilen birkaç sektörün de 2020 su ihtiyacının 1.26 hm3/yıl 2041'de ancak 1.72 hm3/ yıla ulaşacağı varsayılmaktadır.

Hayvancılık sektöründe büyükbaş, küçükbaş ve kümes hayvanlarının su tüketimi 18 litre gün, 15 litre gün, 0,25 litre gün hayvan başına olacak şekilde türlere göre sırasıyla projeksiyona dahil edilmiştir. Bu hesaplarla 2007-20 yılı hayvancılık sektöründe 22.93 hm3 yıllık su ihtiyacı 2041 yılında 28.65 hm3 yıl olarak artacağı varsayılmaktadır ve sektörel olarak madenciliğin su ihtiyacının 18 kat fazlası hayvancılığa mal edilmektedir.

Balıkçılık ayrı bir sektör olarak Su Ürünleri kapsamında ele alınmış, plan sınırları içinde 179 tane üretim olduğu belirlenmiş, bunun 2041'de %20 oranında artacağı  belirtilmiştir.

Suyun ticarileştirilmesi kapsamında sadece ambalajlı su sektörü dikkate alınmış, testler su havzaları arası taşıma bunun dışında tutulmuş, ambalajlı yeraltı sularının  yarısı ambalajlı su üretimi için 2020 yılında 2.28 - 2041 yılında 2.85 hm3 yıllık artış olacağı varsayılmıştır.

Ormancılık ekolojik sistem olarak değil sektör olarak değerlendirilen kararnamede, orman ekosistemlerinin su gereksinimi ve havzalara vereceği su, yaşam desteği yerine bir sektör olarak ihtiyaç hesabı içine sokulmuş, tahsisler belirlenmiştir. Fidanlık alanların su ihtiyacı yangın söndürme havuzlarına ait kapasitelere göre su kullanımında artış varsayımı yapılmıştır.  

Raporda tüm sektörler ürettikleri ekonomik değere göre de sınıflandırılmış,  sanayi sektörünün kullanılan birim su başına en yüksek ekonomik değer ürettiği ( 999 TL/m3) bunu madencilik sektörünün m3 su tüketimi başına 777,38 liralık değer kazandırarak izlediği, ambalajlı su tüketiminin yapıldığı sektörün bu sıralamayı izlediği  vurgulanmaktadır.

Ormancılık sadece fidan yetiştiriciliği ve yangın söndürme dikkate alınarak ambalajlı su ve enerji şirketlerinin 2025'te ihtiyaçlarının %100 tahsis edildiği,  tarım için su ihtiyacının %45 oranında yer altından %78 oranında yer üstü sulamalardan karşılandığı, madenciliğin %100'e yakın %96 sanayinin %86 hayvancılık ve balıkçılığın %100'e yakın %98 karşılandığı, içme ve kullanma suyunun ise %90 oranında karşılanabildiği belirtilmektedir.

Bir sonraki yılın çalışma kapsamında içme ve kullanma suyu iletim hatlarının iletim dağıtım hatlarının iyileştirilmesi,  kullanılmış suların yeniden kullanımı alternatiflerinin yaratılması, Çamyuva Barajının  Alakır'da işletmeye açılması, Gökçeler, Bozalan, Gökpınar barajlarının Bodrum'da işletmeye açılması, Bodrum, Milas, Fethiye için turizm desteği açısından alternatif su kaynaklarının belirlenmesi gerektiği, bu nedenle bu yerlerde yeraltı suyu kullanımının arttırılması, yeni projeler hazırlanması önerilmektedir.  Tahsis planındaki tüm sektörler için münferit tahsislerin yapılması, bölgedeki bitki desenlerinin belirlenmesi ve üreticilere bildirilmesi, arazilerin tasfiyesi, tarım alanlarında arazilere su sayaçlarının konulması ve suyun bitkiye bağlı dekar başına değerlendirilerek tahsisi hedeflenmektedir. 

Üreticilere bitki bazlı desteklerin verilmesi, ürün deseninin tarım sektörü için ekonomik değeri arttıracak şekilde yeniden düzenlenmesi, tüm bu düzenlemelerin; DSİ sorumluluğunda olduğu, sulama kooperatiflerinin, yönetimde büyük işletmelerle, SGM, belediyeler ve sivil toplumun belirleyici olacağı vurgulanmaktadır.  

Büyük Menderes Havzası Su Tahsis ve Eylem Planı

Bu planda BM Havzasının; Ege ve İç Anadolu bölgelerinin bir kısmını içine alan Nehir havzaları bölgesi olarak 26.361 km2 lik bir alanı, kıyı suları hariç 26.000 km2lik bir bölgeyi kapsadığı planın başında belirtilmektedir. Havzanın kuzeyde Küçük Menderes Gediz havzaları ile Sakarya Akarçay Antalya ve Burdur havzalarına komşu olduğu belirtilmektedir (Şekil 2).

Şekil 2: Büyük Menderes Su Havzası


Planlama kapsamında Afyon, Aydın, Burdur, Denizli, Isparta, İzmir, Kütahya, Manisa, Muğla ve  Uşak'ın bir kısmı vardır. BMH'na ait stratejik planlama toplam 26.063 km2'lik bir alan için yapılmıştır. Plan Havzası içinde %32,2 ile en fazla Denizli'nin, % 29.3 ile Aydın'ın, % 13.9 ile Uşak’ın ve %12.7 ile Afyon’un il sınırı içinde payı bulunmaktadır. 

2018 DSİ  Büyük Menderes Havzası (BMH) Master plan raporuna göre yer üstü su potansiyeli 3046.7 hm3, emniyetli yeraltı suyu potansiyeli 451.40 hm3, diğer yeraltı su miktarı ise 41.54 hm3 olarak belirlenmiştir.

BMH‘sının su ihtiyacı; 
Küçükler barajından, Uşak Banaz Buldan Nazilli ilçelerinde Gediz havzasındaki Toprak'ın Sinekçiler Hasköy ve Kaynarca kaynaklarından su transferi ile gerçekleşmektedir. 
Dikendere Barajı'nın Uşak'ın su ihtiyacını sağlaması planlanmaktadır.
BMH da içme suyu olarak 2025 verilerine göre yılda 238 hm3 su tahsisinin, kurak dönemde yılda 184 hm3'e düşeceği varsayılmaktadır.  

BMH için ekosistemin ihtiyacının; normal şartlarda yılda 1639,3 hm3 olduğu bunun aşırı kuraklık koşullarında yılda 1017hm3'e düşeceği varsayılmaktadır. 

Alt havzalarda yeraltı suyundan tarım amaçlı yüksek oranda su karşılandığı belirtilmektedir. 
Buharkent Buldan alt havzasından Çürüksu, Nazilli, Kuyucak, Söke alt havzalarına, Akçay alt havzasından ise Söke altı havzasına  sulama amaçlı su transferi yapılmaktadır. Tarım sektörü olarak; Havza'da 734 adet sulama İşletmesi 66 adet sulama grubu yer aldığı belirtilmektedir.

Sanayi sektöründe bölgedeki büyüme dikkate alınarak 2020 yılında 33.44 hm3/yıl olan sektörel su ihtiyacının 2041 yılında 101.02 hm3/yıl olarak artacağı öngörülmektedir.

Enerji sektöründe Havza'da TES, JES, GES, HES, RES ve biyogaz - biyokütle ES  olarak 143 tesis bulunduğu belirtilmektedir. Bu tesislerin 2020 yılında toplam 10.6 hm3 yıllık su kullanacağı beyan edilmiştir. Bunun 2041 yılında 12.64 hm3/yıl olacağı iddia edilmektedir. 

Hayvancılık sektörü için büyükbaş, küçükbaş, kümes hayvanları için kullanılan su miktarı 2020'de 49.97hm3/yıl,  2041'de ise 83.27 hm3/yıl olacağı varsayılmaktadır.

Balıkçılık sektörü ve su ürünleri yetiştiriciliği ayrı olarak değerlendirmeye alınmıştır. 2041'de 258.50'hm3/yıl'a çıkacağı varsayılmaktadır.

Madencilik sektörü için havzada en fazla feldispat ve gümüş üretimi olduğu, madencilikte 16.20 hm3/yıl su kullanımının 2041'de 36.93 hm3/yıla oluşacağı varsayılmaktadır.

Havza'da tarihi ve kültürel doku nedeniyle turizm faaliyetlerinin oldukça yüksek olduğu düşünülerek, bu amaçla kullanılan su ihtiyacı 0,94hm3/yıl'dan 1.42hm3/yıl'a çıkacağı varsayılmaktadır.

JES kaplıca sektörü ayrı bir sınıflama içine alınmıştır. 2025'de 0.98 hm3/yıl olan su ihtiyacının 2041'de 1.49 hm3/yıl olacağı iddia edilmektedir. 

Ticarileştirilmiş su sektöründe ise 14 ticari sektörün 2041 yılında artacağı,  2025 ‘de 0.92 hm3/yıl kullandığı suyun 2041'de 4.23 hm3/ yıla oulaşacağı belirtilmektedir
En az kullanımda ormancılık sektörü rapor edilmiştir. Ormancılık sektöründe kullanılan suyun fidanlıklar ve yangın havuzu için gerekli olduğu, bu su ihtiyacının 2020 yılı değerlendirmesine göre 0.37hm3/yıl'dan 2041'de 0.47 hm3/yıl’a ulaşacağı düşünülmektedir.

Strateji ve su tahsisi raporunda; BMH'nda kullanılan birim m3 su, sektörlerin getirdikleri ekonomik değere göre değerlendirilmektedir. Birim m3 harcanan su başına gelir getirisinde yüksek oranın 1.436 lira ile turizm ve kültür sektöründe, 763,5 lirayla yenilenebilir enerji kaynaklarında,  605.7 lira ve 676.7 lira ile madencilik ve sanayi sektörlerinde olduğu, HES'ten kaynaklanan gelirin m3 su başına 0.1 lira olduğu belirtilmektedir.

BMH Su Tahsis Planında; havza'nın bitki deseninin belirlenmesi planlama kapsamına alınmıştır. Su Tahsis Planı'ndaki sektörler için münferit tahsislerin yapılmasına devam edilmesi, iyi tarım uygulamalarına öncelik verilmesi, su ayak izinin azaltılmasına yönelik bilinçlendirme ve eğitim çalışmasının yapılması ve sürdürülmesi hedefler arasındadır.

Kuzey Ege Havzası Su Tahsis ve Eylem Planı

Plana esas alınan Havza sınırı;  tahsis planına göre “Çanakkale Boğazı'ndan başlamakta İzmir Balıkesir, Manisa ve Çanakkale illerini kapsamakta, Kayalı Dağ,Kaz Dağ ile Koca Katran Dağları'nın su bölümü çizgisinden geçmekte, Havran, Bergama, Savaştepe, Soma, Kırkağaç ilçeleri ile sınırlanmakta, Kılıç Dağı, Dumanlı Dağ su bölümü çizgisinden geçerek Foça ilçesinden denizle buluşmaktadır. (Şekil3)
Şekil 3: Kuzey Ege Su Havzası


Havzanın kuzeyde Küçük Menderes Gediz havzaları ile Sakarya Akarçay Antalya ve Burdur havzalarına komşu olduğu belirtilmektedir (Şekil 2)

Planlama kapsamında Afyon, Aydın, Burdur, Denizli, Isparta, İzmir, Kütahya, Manisa, Muğla ve  Uşak'ın bir kısmı vardır. BMH'na ait stratejik planlama toplam 26.063 km2'lik bir alan için yapılmıştır. Plan Havzası içinde %32,2 ile en fazla Denizli'nin, % 29.3 ile Aydın'ın, % 13.9 ile Uşak’ın ve %12.7 ile Afyon’un il sınırı içinde payı bulunmaktadır. 

2018 DSİ  Büyük Menderes Havzası (BMH) Master plan raporuna göre yer üstü su potansiyeli 3046.7 hm3, emniyetli yeraltı suyu potansiyeli 451.40 hm3, diğer yeraltı su miktarı ise 41.54 hm3 olarak belirlenmiştir.

BMH‘sının su ihtiyacı; 
Küçükler barajından, Uşak Banaz Buldan Nazilli ilçelerinde Gediz havzasındaki Toprak'ın Sinekçiler Hasköy ve Kaynarca kaynaklarından su transferi ile gerçekleşmektedir. 
Dikendere Barajı'nın Uşak'ın su ihtiyacını sağlaması planlanmaktadır.
BMH da içme suyu olarak 2025 verilerine göre yılda 238 hm3 su tahsisinin, kurak dönemde yılda 184 hm3'e düşeceği varsayılmaktadır.  

BMH için ekosistemin ihtiyacının; normal şartlarda yılda 1639,3 hm3 olduğu bunun aşırı kuraklık koşullarında yılda 1017hm3'e düşeceği varsayılmaktadır. 

Alt havzalarda yeraltı suyundan tarım amaçlı yüksek oranda su karşılandığı belirtilmektedir. 
Buharkent Buldan alt havzasından Çürüksu, Nazilli, Kuyucak, Söke alt havzalarına, Akçay alt havzasından ise Söke altı havzasına  sulama amaçlı su transferi yapılmaktadır. Tarım sektörü olarak; Havza'da 734 adet sulama İşletmesi 66 adet sulama grubu yer aldığı belirtilmektedir.

Sanayi sektöründe bölgedeki büyüme dikkate alınarak 2020 yılında 33.44 hm3/yıl olan sektörel su ihtiyacının 2041 yılında 101.02 hm3/yıl olarak artacağı öngörülmektedir.

Enerji sektöründe Havza'da TES, JES, GES, HES, RES ve biyogaz - biyokütle ES  olarak 143 tesis bulunduğu belirtilmektedir. Bu tesislerin 2020 yılında toplam 10.6 hm3 yıllık su kullanacağı beyan edilmiştir. Bunun 2041 yılında 12.64 hm3/yıl olacağı iddia edilmektedir. 

Hayvancılık sektörü için büyükbaş, küçükbaş, kümes hayvanları için kullanılan su miktarı 2020'de 49.97hm3/yıl,  2041'de ise 83.27 hm3/yıl olacağı varsayılmaktadır.

Balıkçılık sektörü ve su ürünleri yetiştiriciliği ayrı olarak değerlendirmeye alınmıştır. 2041'de 258.50'hm3/yıl'a çıkacağı varsayılmaktadır.

Madencilik sektörü için havzada en fazla feldispat ve gümüş üretimi olduğu, madencilikte 16.20 hm3/yıl su kullanımının 2041'de 36.93 hm3/yıla oluşacağı varsayılmaktadır.

Havza'da tarihi ve kültürel doku nedeniyle turizm faaliyetlerinin oldukça yüksek olduğu düşünülerek, bu amaçla kullanılan su ihtiyacı 0,94hm3/yıl'dan 1.42hm3/yıl'a çıkacağı varsayılmaktadır.

JES kaplıca sektörü ayrı bir sınıflama içine alınmıştır. 2025'de 0.98 hm3/yıl olan su ihtiyacının 2041'de 1.49 hm3/yıl olacağı iddia edilmektedir. 

Ticarileştirilmiş su sektöründe ise 14 ticari sektörün 2041 yılında artacağı,  2025 ‘de 0.92 hm3/yıl kullandığı suyun 2041'de 4.23 hm3/ yıla oulaşacağı belirtilmektedir
En az kullanımda ormancılık sektörü rapor edilmiştir. Ormancılık sektöründe kullanılan suyun fidanlıklar ve yangın havuzu için gerekli olduğu, bu su ihtiyacının 2020 yılı değerlendirmesine göre 0.37hm3/yıl'dan 2041'de 0.47 hm3/yıl’a ulaşacağı düşünülmektedir.

Strateji ve su tahsisi raporunda; BMH'nda kullanılan birim m3 su, sektörlerin getirdikleri ekonomik değere göre değerlendirilmektedir. Birim m3 harcanan su başına gelir getirisinde yüksek oranın 1.436 lira ile turizm ve kültür sektöründe, 763,5 lirayla yenilenebilir enerji kaynaklarında,  605.7 lira ve 676.7 lira ile madencilik ve sanayi sektörlerinde olduğu, HES'ten kaynaklanan gelirin m3 su başına 0.1 lira olduğu belirtilmektedir.

BMH Su Tahsis Planında; havza'nın bitki deseninin belirlenmesi planlama kapsamına alınmıştır. Su Tahsis Planı'ndaki sektörler için münferit tahsislerin yapılmasına devam edilmesi, iyi tarım uygulamalarına öncelik verilmesi, su ayak izinin azaltılmasına yönelik bilinçlendirme ve eğitim çalışmasının yapılması ve sürdürülmesi hedefler arasındadır.
Havza sınırları arasında kalan kentler 986.130 ha su toplama alanı %15.68, %31.14, %22.02 ve  %34 ile sırasıyla Manisa, İzmir, Balıkesir, Çanakkale ağırlıklı olarak paylaşılmaktadır. 

Planda Kuzey Ege Havzası; üst Kuzey Ege, orta Kuzey Ege, alt Kuzey Ege olarak üzere 3 alt havzada tariflenmektedir.

Havzaların yüzey akış su potansiyeli 1985 hm3, yeraltı suyu beslenme miktarı 569 hm3, emniyetli yeraltı suyu rezervi 455 hm3 olarak 2016 DSİ verilerine  dayandırılmaktadır. 

Havza'da idari yapılar, yetkileri, ürün desenini belirlemekte, su tahsisinin sağlanmasında tanımlanmaktadır. 

Planın hedefleri arasında; 
Manisa Soma, Kırkağaç ilçelerinde yeraltı su kaynaklarına alternatif kaynakların belirlenmesi,
İzmir Kınık, Menemen, Foça ilçelerinde yeraltı su kaynaklarına alternatif kaynakların belirlenmesi,
İzmir Dikili, Bergama ilçelerinde beş barajın planlamasının hızlandırılması ve hayata geçirilmesi,
Alt Kuzey Ege havzasında yeni sanayileşmeye izin verilmemesi ve/veya alternatiflerin yeniden değerlendirilmesi,
Balıkesir, Burhaniye, Edremit ilçelerinde, İnönü Kızıl Keçili barajlarının 2020 yılından önce işletmeye açılması,
Balıkesir için planlanan Eybek, Zeytinli, Mıhlı  Barajlarının planlama süresi içine işletmeye açılması,
Balıkesir Ayvalık ilçesinde su tahsisi planlanan Karakoç Barajı'nın işletme yılından önce sisteme dahil edilmesi, işletmeye alınması,
İçme suyu için, uygun koşullar sağlanmak koşuluyla havzadaki barajlardan su temininin sağlanması,
Optimum bitki deseninin belirlenmesi sulama sistemlerinin tarlalara uygulanması, 
Çiftçilerin kullanımını kontrol altında tutmak için tarlalara su sayaçlarının takılması ve kullanılacak su miktarının düzenlenmesi için tarım teknolojilerinin yaygınlaştırılması, 
Arıtılmış atık sularının yeniden kullanımı için düzenleme yapılması, özellikle tarım sektöründe ürün deseninin ekonomik değeri arttıracak şekilde düzenlenmesi, 
öne çıkmaktadır. 

Sektörel Su Tahsis Eylem Planlarının Değerlendirilmesi

İklim Krizi gerçekliği dikkate alındığında Batı Akdeniz Su Havzası kullanılabilir su potansiyelinin 2041 yılına doğru gittikçe düşeceğini öngörmek gerekir. Dolayısı ile su havzalarını kirleten, yok eden sektörlere yapılan su tahsislerinin kaldırılması yaşamsal önemdedir. İklim krizi ile mücadelede ekosistemlerin korunması, su ve gıda güvenliğinin sağlanması da yine yaşamsal önemdedir.
Bu temel ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde Batı Akdeniz Su Tahsisi Planı da, Büyük Menderes Havzası Su Tahsis Planı da, Kuzey Ege Havzası Su Tahsis Planı da  adil olmayan,  hukuka ve uluslararası  sözleşmelere aykırı hususlar barındırmaktadır.

1) Yönetmeliğe aykırı, adil olmayan su tahsisleri

Su Tahsisleri Yönetmeliği'nin İlkeler başlıklı 5. Maddesine göre; su kaynaklarının kalite ve miktarının korunması, geliştirilmesi, iyileştirilmesi, su kaynaklarının kirletilmemesi esastır ve su tahsisleri öncelik sırasına uygun olarak yapılmalıdır. 
Yönetmeliğin 7. Maddesi'nde sektörlere göre su tahsislerinde öncelik sırası : 
a) İçme ve kullanma suyu ihtiyacı
b) Çevresel su ihtiyacı
c) Tarımsal sulama ve su ürünleri yetiştiriciliği
ç) Enerji üretimi ve sınai su ihtiyaçları
d) Ticari, turizm, rekreasyon, madencilik, taşıma, ulaşım ile sair su ihtiyaçlarıdır. 
Sektörel su tahsis eylem planında bölgede yaşayan insanların kullanım ihtiyacı ekonomik geliri ile değerlendirilmiş ve işletmelere/ sektörlere tahsis edileceklerle birlikte planlama kapsamına alınmıştır. 
Oysa; Su Tahsisleri Hakkında Yönetmeliğe (10 aralık2019 Tarih, 30974 sayılı RG.) göre içme ve kullanma suyu, ekosistemin gereksinimi; tarım, enerji ve sanayi sektörlerine göre öncelikli olması gerekmektedir. 
Doğal sietemde var olan su belirlemesinde akım gözlem istasyonu verilerinden ve barajlar için ihtiyaçlardan oluşturulduğu belirtilmektedir. 
Planlamada tarım, hayvancılık ayrı sektörler olarak değerlendirilmiş, geçimlik tarım ile endüstriyel tarım ayrımı yapılmamıştır.
Enerji sektöründe  bölgede bulunan HES ve  RES işletmelerinin su kullanımı yok kabul edilmiş, HES’in ekosisteme, doğal döngüdeki suya  etkisi, değerlendirme kapsamına alınmamıştır.    
BAH Sektörel Su Tahsisi Eylem Planında; Madencilik sektörü incelemesinde kömür ve taş ocakları kapsam dışında tutulmuş. Bu işletmelerin orman ekoisistemine yarattığı yıkım etkisi, akifer yapıdaki bozunum ve bunların sonucunda sucul sistemde oluşan /oluşacak etki değerlendirme kapsamı dışında tutulmuştur. 
Yine yönetmeliğe göre madencilik gibi turizm de su tahsisinde en düşük öncelikli sektör olmasına karşın 2041 yılında  enerji sektöründen sonra  suyun en fazla oranda tahsis  edileceği (%96.3 ile) öncelikli sektör haline gelmektedir.
Su tahsisleri planlaması mevzuata uygunluk yanında İklim Değişikliğini Azaltım Stratejik planları ile de uyumlu olması yasal anlamda zorunluluktur. Ancak planda normal kuraklık koşullarına göre yapılan projeksiyonda 2020, 2025 ve 2041 yılları için su ihtiyacının karşılanma oranları:

BAH Su Tahsis Planında 
Tarım :   2020'de %100,    2025'de  %75,        2041'de  %28.6
Enerji :  2020'de %100,     2025'de  %100,      2041'de  %100
Sanayi:  2020'de %83,       2025'de  %85.88,   2041'de  %83
Turizm: 2020'de %60.90,  2025'de  %60.82,   2041'de  %96.3

BMH Su Tahsis Planında  
Tarım :  2025’de %90,       2041'de %90.85
Enerji :  2025’de %100,    2041'de  %100
Sanayi:  2020’de %80.57, 2041'de  %45

KEH Su Tahsis Planında  
Tarım :   2020’de %100,     2025'de  %75.96, 2041'de %81.79
Enerji :  2020’de %66.25,  2025'de  %83.43,  2041'de %94.92
Sanayi:  2020’de %72.21,  2025'de  %74,03, 2041'de  %74.55

olarak verilmektedir. 

BAH, BMH ve KEH sektörel su tahsis planlarında varsayılan suların sektörler arasında tahsis oranındaki artışı diğer bir ifade ile tahsislerin projeksiyonu incelendiğinde havzalarda  hangi sektörlere yatırımın arttırılacağı, öncelik verileceği açıkça görülmektedir. 

Tarım (özellikle geçimlik tarım, tarla üretimi, hayvancılık) su kullanımı ile mahkum edilmekte.  Suyun “verimliliği” hesaplarında tarım alanlarına, ormanlara müdahale, bu alanların sermaye alanına dönüştürülmesi olağan, zararsız ve kamu yararı kapsamında gösterilmektedir. Tarım ürünlerine, çiftçiliğe müdahale, bu kapsamda sulama suyu belirleme, hesaplama, tahsis etme olağanlaştırılmakta ve temel hedefler olarak öne çıkarılmaktadır. 

Su kullanımına, tarımsal üretime ve toprakların sürdürülebilir kalkınma amaçlı kullanımına, tarım, turizm sektörlerinin desteğine yönelik strateji hedefinin işlerliği, meşrulaştırılması ve kurumsallaştırılmasının bir aşaması olarak Havza Bazlı Sektörel Su Tahsislerinde açıkça belirtilmektedir. Türkiye sınırları içinde doğan derelerin doğal akışında yüzey akışı ile beslendiği alanlar adil şekilde nasıl kullanılacağı, bu havzaların ve suyun;  enerji, su şirketleri ile ve diğer paydaş şirketler arasında nasıl pay edileceği ve su tahsisinde hangi kurum ve kuruluşların yetkili olduğu su tahsis planları ile duyurulmaktadır.

Batı Akdeniz, Büyük Menderes, Kuzey Ege Su Tahsis planlamalarında havza koruma yönetmeliğine aykırı olarak sektörel tahsislerin yapılmasını hedeflemektedir. 

Su havzalarını kirleten, su tutma kapasitesini yok eden faaliyetlerin başında termik santral ve madencilik sektörleri, suyu doğal alanlardan alıp sermaye birikimine sokan sektörlerin başında JES, HES, madenler gelmesine karşı bilime, hukuka, gerçeklere aykırı olarak su tahsisinde termik santrallar öncelikli sektör, JES, HES ve madenler en az su kullanan sektörler  olarak belirlenmiştir.  Üstelik Paris İklim Anlaşması çerçevesinde termik santrallerden çıkılması gerekirken Muğla Bölgesi Milas Su Havzasındaki üç termik santralin 2041 yılına kadar çalışmalarının devamı öngörülmektedir. Bu da şiddetlenen kuraklık koşullarında termik santrallere kömür sağlamak için su havzalarının, ormanların, tarım arazilerinin gittikçe daha fazla yok edilmesi, termik santrallere soğutma suyu olarak tahsis edilmesi,  tahsis edilen suların kirletilerek doğaya dönmesinin devam etmesi anlamına gelmektedir.

Batı Akdeniz Su Tahsisleri planlamasının sonuç bölümünde tüm sektörlerin taleplerinin adil bir şekilde karşılanması ilkesi ile hareket edildiği ifade edilirken, yönetmeliğe hiçbir atıfta bulunulmuyor. 'Adil su tahsisi' ile yönetmelikten ziyade sektörlerin ekonomik getirisinin dikkate alındığı anlaşılmaktadır.

Su havzalarını kirleten, yok eden sektörlerin faaliyetlerine izin verilmeye devam edildiği durumda gelecekte kullanılabilir su potansiyelinin gittikçe azalacağını, yani su fakirliğinin şiddetlenerek artacağını, dolayısı ile gelecekte şiddetli kuraklık senaryolarının yaşanmasının daha büyük ihtimal olduğu açıktır. Batı Akdeniz Su Tahsisleri Planı'nda bu yönde bir öngörü yapılmamıştır. Kirletici sektörlere öncelikle su tahsisi yapılmasına devam edilmesi bunu göstermektedir.

Planda madencilik, enerji,  ormancılık, sanayi, su,  turizm sektörleri en az su talep eden sektörler olduğu belirtilerek 'masum' gösterilmeye çalışılmıştır. Bu sektörler su havzalarını en çok kirleten, tahrip eden sektörlerdir. Su taleplerinin miktar olarak az olması bu sektörleri temize çıkarmaz, su tahsisinde öncelikli hale getiremez.

Su yaşam hakkıdır; su tahsisi planlaması yapılırken su havzalarının korunması, kirletilmemesi, ve su tahsisinde havzada yaşayan insanların ve tüm canlıların  sağlıklı yaşam için ihtiyaçlarının  karşılanması  öncelikli olmalıdır. Batı Akdeniz Su  Tahsisi Planı, Yönetmeliğine dahi aykırı olarak su havzalarını, ormanları, tarım alanlarını kirleten enerji, madencilik, sanayi ve turizm  faaliyetlerine izin vermekte ve bu sektörlere öncelikli olarak su tahsisi yapmaktadır.  

2) Uluslararası sözleşmelere aykırılıklar

a) Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS)'ne aykırılık: 


Sözleşme; 'ekosistemlerin iklim değişikliğine doğal olarak uyum sağlamasına, gıda üretiminin tehdit altında olmamasına ve ekonomik kalkınmanın sürdürülebilir bir şekilde ilerlemesine imkan verecek bir zaman dilimi içerisinde gerçekleştirilmesini' öngörmektedir. 

Batı Akdeniz Su Tahsisi Planı iklim değişikliğine uyum ilkesini dikkate almadan hazırlanmıştır. Su havzalarını, dolayısı ile ekosistemleri korumaya yönelik tedbirler öngörülmemiş, aksine ekosistemleri tahrip eden faaliyetlere izin vermektedir.  Ayrıca su tahsisinde yönetmeliğe göre tarım sektörünün sanayi, maden, enerji ve turizm sektörlerine göre önceliği olmasına rağmen daha düşük öncelik verilerek  gıda güvenliğini tehlikeye atılmıştır. 

b) AARHUS Çevresel Konularda Bilgiye Erişim,  Karar Vermede Halkın Katılımı  ve Yargıya Başvuru Sözleşmesi'ne aykırılık

Sözleşmesi'nin 7. Maddesinde çevreyle ilgili plan ve programların hazırlanması sırasında halkın katılımı için devletin en uygun pratik yolları geliştirmesi gerektiği düzenlenmektedir. 

Su Tahsisi Planları halkın, sivil toplum örgütlerinin karar verme süreçlerine katılımı sağlanmadan yalnızca devlet kurumlarının katılımı ile hazırlanmıştır. Yaşam hakkı olan su ile ilgili politikalarının oluşturulduğu Ulusal Su Kurullarında sivil toplum örgütlerinin katılımına izin verilmemektedir. Halkın karar verme süreçlerine  katılımının dışlandığı süreçlerde hazırlanan su tahsisi planları AARHUS sözleşmesine aykırıdır.

Batı Akdeniz Havzası Su Tahsisi Planı, Büyük Menderes Su Tahsis Planı, Kuzey Ege Su Tahsis Planı birlikte değerlendirildiğinde, planlarda ve su tahsis hedeflerinde su varlıklarına ekonomik değer biçilerek suyun değişik sektörlerde üretime katkısı öne çıkarılmıştır. Ve sektörlere su tahsisleri, tahsiste önceliklendirilmeleri meşru kılınmıştır. 

İklim değişikliği ile mücadele için  ekosistemlerin, biyolojik çeşitliliğin, su havzalarının korunmasını yaşamsal önemde olmasına karşın sanayi, enerji, madencilik, turizm, ormancılık, ulaştırma gibi sektörler için yapılan stratejik  kalkınma planlarında doğanın ve su havzalarının tahrip edilmesi pahasına yüksek üretim hedefleri konulmuştur. 

3) Yargı kararları, AIHM kararları tanınmıyor

Batı Akdeniz, Kuzey Ege ve Büyük Menderes Su Tahsisi Planlarına bakıldığında, 2041 yılına kadar Muğla Bölgesi'nde yer alan üç termik santrale su tahsis edilmeye devam edileceği görülmektedir. Bu santraller hakkında AİHM tarafından 2005 yılında onaylanmış kapatma kararı olmasına karşın 16 yıl daha faaliyetlerine izin verilmektedir.  Doğal yaşamın sürdürülebilmesi için gerekli olan su varlıkları yargı kararına rağmen faaliyetlerini sürdüren bu santrallere tahsis edilmeye devam edilecektir. Bir yandan yeraltı ve yerüstü suları bu santrallere türbinlerini soğutmak üzere tahsis edilirken, diğer yandan santrallere kömür sağlamak için ormanlar, zeytinlikler ve su havzalarının yok edilmesine izin verilmektedir. İklim krizinin önde gelen sorumluları olan termik santralleri yargı kararına ve uluslararası sözleşmelere uygun olarak kapatmak yerine yaşam alanlarını yokeden bu faaliyetlerin devam ettirilmesi bölgemizde gelecekte iklim krizini ve susuzluğu daha şiddetli yaşamamızı kaçınılmaz kılmaktadır. 

4) İklim krizi ve kuraklık yok sayılıyor: Su ve su havzaları doğayı en çok tahrip eden madencilik, enerji ve sanayi faaliyetlerine tahsis ediliyor

Muğla Bölgesi'nde ormanların %65'i için maden arama ruhsatı verilmiş olması suyu, toprağı, tarım alanlarını, yaşam alanlarını tehdit ediyor. Ekosistemleri üretim faaliyetleri için tahsis eden bu politikalara son verilmediği koşullarda bölgemizde ve ülkemizde gelecek kuşaklar çok daha ağır susuzluk ve iklim krizine bağlı diğer felaketlerle mücadele etmek zorunda kalacaklardır. Susuzluk ve tarım alanlarının yok edilmesi aynı zamanda gıda güvenliği sorununu birlikte getirecektir. 
İklim krizinin ve susuzluğun temel nedeni, doğanın, su havzalarının yaşam alanlarını kirleten ve yokeden sermayenin hizmetine sunulmasıdır. 

SONUÇ :

1.  Batı Akdeniz Su Havzası Su Tahsisi Planı yasaya ve uluslararası sözleşmelere aykırıdır

Plan, Su havzalarının korunması ve suyun önceliklere uygun tahsis edilmesine aykırı olarak düzenlendiği,  planların yapım sürecinde halk sürece dahil edilmediği için  yasaya ve uluslararası sözleşmelere aykırıdır.

2. İklim krizi ile mücadele gerekliliği dikkate alınmamıştır.

Batı Akdeniz Havzası Su Tahsisi Planı, diğer havzalar için hazırlanan planlar ile birlikte değerlendirildiğinde, su varlıklarına ekonomik değer biçilerek suyun değişik sektörlerde üretime  katkısı ön plana çıkarılmıştır. İklim değişikliği ile mücadele için  ekosistemlerin, biyolojik çeşitliliğin, su havzalarının korunmasını yaşamsal önemde olmasına karşın su havzalarını en çok kirleten, tahrip eden sektörler olan sanayi, enerji, madencilik, turizm, ormancılık, ulaştırma gibi sektörler için yapılan stratejik  kalkınma planlarında doğanın ve su havzalarının tahrip edilmesi pahasına yüksek üretim hedefleri konulmuştur. 

3. Kapatma kararına rağmen iklim krizinin termik santrallerin faaliyetlerini sürdürmesine izin verilmesi ve su tahsisine devam edilmesi planlanmıştır.

Batı Akdeniz ve Büyük Menderes Su Tahsisi Planlarına bakıldığında 2041 yılına kadar Muğla bölgesinde yer alan üç termik santrale su tahsis edilmeye devam edileceği görülmektedir. Bu santraller hakkında AİHM tarafından 2005 yılında onaylanmış kapatma kararı olmasına karşın 16 yıl daha faaliyetlerine izin verilmektedir.  Doğal yaşamın sürdürülebilmesi için gerekli olan su varlıkları yargı kararına rağmen faaliyetlerini sürdüren bu santrallere tahsis edilmeye devam edilecektir. Bir yandan yeraltı ve yerüstü suları bu santrallere türbinlerini soğutmak üzere tahsis edilirken, diğer yandan santrallere kömür sağlamak için ormanlar, zeytinlikler ve su havzalarının yok edilmesine izin verilmektedir. İklim krizinin önde gelen sorumluları olan termik santralleri yargı kararına ve uluslararası sözleşmelere uygun olarak  kapatmak yerine yaşam alanlarını yok eden bu faaliyetlerin devam ettirilmesi bölgemizde gelecekte iklim krizini ve susuzluğu daha şiddetli yaşamamızı kaçınılmaz kılmaktadır. 

4. Bölgede sınırsızca izin verilen madencilik faaliyetleri gıda güvenliğini tehdit ediyor, gelecekte bölgede kuraklığın ve susuzluğun çok daha şiddetli yaşanmasına yol açılıyor.

Muğla bölgesinde ormanların %65'i için maden arama ruhsatı verilmiş olması suyu, toprağı, tarım alanlarını, yaşam alanlarını tehdit ediyor. Ekosistemleri üretim faaliyetleri için tahsis eden bu politikalara son verilmediği koşullarda bölgemizde ve ülkemizde gelecek kuşaklar çok daha ağır susuzluk ve iklim krizine bağlı diğer felaketlerle mücadele etmek zorunda kalacaklardır. Susuzluk ve tarım alanlarının yok edilmesi aynı zamanda gıda güvenliği sorununu birlikte getirecektir. 

5. Su Tahsisi Planları geçimlik tarıma müdahale ve suyun ticaretleştirilmesini teşvik etmektedir. 

Plan kapsamında büyükbaş, küçükbaş ve kümes hayvancılığı ile üretilecek tarım ürünlerine müdahale hedeflenmektedir. Ayrıca suyun havzalar arası taşınması, paketlenerek satılması sektörel olarak uygulamaya sokulmaktadır. 


Ne yapılmalı?

İklim krizinin ve susuzluğun temel nedeni, doğanın, su havzalarının yaşam alanlarını kirleten ve yokeden sermayenin hizmetine sunulmasıdır. Su havzaları eylem programı, birden fazla bölgede birden fazla nehri ve o nehirlerin, derelerin beslediği, beslendiği su havzalarını ve yaşamı ilgilendirmektedir. 

Ekonomi politikalarının acilen ekolojik bir anlayışla ve yerel halkların katılımı ile yeniden yapılandırılması gereklidir.  

Su havzaları eylem programı, birden fazla bölgede birden fazla nehri ve o nehirlerin, derelerin beslediği, beslendiği su havzalarını ve yaşamı ilgilendirmektedir.  Ekonomi politikalarının acilen ekolojik bir anlayışla ve yerel halkların katılımı ile yeniden yapılandırılması gereklidir.  

Muğla, Antalya, Denizli, Aydın, Burdur Belediyelerinin “Batı Akdeniz Havzası” için, Afyon, Aydın, Burdur, Denizli, Isparta, izmir, Kütahya, Manisa, Muğla, Uşak Belediyelerinin “Büyük Menderes Havzası” için, Manisa, İzmir, Balıkesir, Çanakkale Belediyelerinin “Kuzey Ege Havzası” için; yaşamı, yaşam alanlarını koruyan, bu amaçla mücadele eden ekoloji örgütleri, emek ve meslek örgütleri ile birlikte su politikalarını ve stratejilerini belirlemeleri gerekmektedir. 


30 Haziran 2025 Pazartesi

Kamuoyuna

Türkiye’nin 3 bölgesindeki (Batı Akdeniz, Büyükmenderes, Kuzey Ege)  su tahsis ve eylem planları hakkında CB kararı 04.06.2025 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı. Bunların ortak özelliği suyun metalaştırılması süreçlerinde  sektörel su tahsisi ile bir adım oluşudur.

Su tahsisine ilişkin CB kararı Anayasa’ya aykırıdır.  CB’nın yetkisi dışındadır; 1 no.lu  CB kararnamesi  2560 sayılı Kanunla düzenlenmiş alanda hüküm koymaktadır. Bu  hüküm Anayasaya aykırıdır. Bölgedeki tüm belediyeler, Batı Akdeniz su tahsis eylem planı hakkında da Muğla BŞB bunu dikkate almalı bölgedeki bütün ekoloji örgütlerini toplantıya çağırmalıdır.

Muğla’da başta termik santraller olmak üzere şirketlere verilen su tümüyle anayasanın ihlali anlamına gelmektedir. Termik santrallerin kapatılmasına mahkemelerce 1996 yılında karar verilmiş; bu karar 1998’de Danıştay tarafından onanmıştır. Üstüne üstlük Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2005 yılında, santrallerin kapatılmasına dair kararın uygulanması gerektiğini belirterek Türkiye Cumhuriyeti’ni mahkum etmiştir.

Muğla Su İnisiyatifinin kurulmasında ve mücadelesinde bu kararı yerine  getirmeyen idari sürecin bir parçası olan, suyu termik santallere tahsis eden Devlet Su İşlerinin hukuksuz uygulamaları yer almaktadır. 

Zeytinliklerin enerji üretimi için taşınabileceğini söyleyen, bunun yanında birçok ÇED uygulamasının sonunu getirecek  Kanun teklifi ise Meclistedir.  Yaşam alanlarını korumak isteyen torba yasadaki maden, mera,  zeytinlik alanlar yasa değişiklikleri zeytin üreticilerinin, ekoloji örgütlerinin önemli direnişine rağmen  Komisyondan geçmiştir.

Bu teklifin hazırlanmasında Muğladaki termik santral işletmecilerinin  ”zeytinliği  vermezseniz  biz de enerji üretmeyiz” tehdidi bilinmektedir. TES ve  kömür işletmeciliği yapan şirketlerin,  kömür ve çimento işletmecilerinin acelesi vardır; TBMM’de genel   kurulunda da bu aceleye uygun davranılmaktadır.  Kömür işletmelerinin   su konusunda, zeytin konusunda gerçekçi olmayan söylemleri ortalığı kaplamış haldedir:  zeytinliklerin taşınabileceğini iddia etmektedirler. Bu gerçek dışı iddia daha önce Maden Yönetmeliği ile gündeme gelmiş ve Danıştay bu kararı iptal etmiştir.

Muğla büyükşehir belediyesi hem Batı Akdeniz su eylem planı, hem de Meclis Komisyonunda kabul edilen yasa teklifi konusunda Muğlalıların temsilcisi olarak inisiyatif almalı ve bütün ekoloji örgütlerini toplantıya çağırmalıdır. 

Muğla Su İnisiyatifi olarak, DSİ tarafından suyun ticarileştirilmesine, suyun havzalar arasında taşınmasına karşı olarak Batı Akdeniz Su Eylem Planı ile  termik santrallere su tahsisi  ve Meclis komisyonundan geçen anayasaya aykırı yasa teklifi konusunda üstümüze  düşeni yapmaya hazırız.

Kamuoyuna saygı ile duyururuz.

Muğla Su İnisiyatifi

14 Haziran 2025 Cumartesi

Muğla Valiliğinin Açtığı Dava


Muğla Valiliği’nin Muğla Büyükşehir Belediye Meclisi’nin  Nazım İmar Planı’nın (NİP) iptali kararına  karşı, yürütmesinin durdurulması ve iptal talebiyle açtığı dava vahim bir duruma işaret ediyor. Muğla Valiliği merkezi iktidardan, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan (ÇŞİDB) talimat almadan bu  davayı açmaz/açamaz.

İlk kez, çimento fabrikasının ÇED olumlu kararına karşı 2006 yılında   Deştin köylüleri dava açtı ve kazandı.  Aradan 20  yıla yakın zaman geçtikten sonra verilen ÇED olumlu kararına da dava açıldı ve bu dava da kazanıldı. Üçüncü kez,  2009/7 sayılı Genelge’ye göre düzenlenen ÇED raporuyla ÇED olumlu kararı almak olsa olsa halkı cezalandırmak, “çimento fabrikasını her ne pahasına olursa olsun yapacağım” anlamına gelir. Bu, Anayasa’yı, Kanun’u, mahkeme kararını tanımıyorum demektir. Bir valilik bunu yapabilir mi, yapıyor. Kamunun yararını gözetmeyen bir merkezi iktidar ve onun atadığı vali   bunu yapıyor.

Davada davacının iddiası, eski, 2006 yılındaki Deştin imar planına dayanıyor; tıpkı Marmaris-Kızılbük’te Sinpaş tarafından İçmeler Belediyesi’nin eski planına dayanıldığı gibi. Deştin Belediyesi’nin 2014 yılında BŞB’nin kurulmasıyla ortadan kalktığı   Aydın Muğla Denizli çevre düzeni planının yürürlüğe girdiği 2011 yılında eski planların yürürlükten kalktığı açık. Planların kademeli birlikteliği ilkesine aykırı Deştin imar planının geçerli olmadığı ortadadır. 

Söz konusu dava iki yanıyla anayasaya aykırı;  birincisi Çevresel Etki Değerlendirmesi kararının  alınması konusunda: 2009/7 Genelge konusunda Anayasa Mahkemesi ihlal kararı vermiştir ve mahkemeye gönderilen kararla dava yeniden görülmektedir. (https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2017/33865)  Yani ÇED raporunu 2009/7 sayılı Genelgeye göre onaylamak  imkansızdır. 

Anayasa’ya ikinci aykırılık imar planları konusundadır. Gerek İmar Kanunu’nda    Aralık 2024’te yapılan değişiklikle anayasaya aykırılığın giderilmeye çalışıldığı 1 no.lu Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin bazı maddelerini iptal eden, imar hakkının belediyeye ait olduğunu karara bağlayan ve kararnamenin iptaline yol açan (https://normkararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/ND/2023/180);  gerekse belediyelerin  yetkilerini ÇŞİDB’ye devreden yine 1 no.lu CB kararnamesinin bazı maddelerini iptal eden  Anayasa Mahkemesi kararlarına (https://normkararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/ND/2024/106) aykırı  olarak dava açılmıştır. Anayasaya aykırılık İmar Kanununda yapılan değişiklikle giderilemez yeni anayasaya aykırılıklar ortaya çıkar.

Mahkemenin davayı en azından, Kent Konseyine ve ikinci davada davacı olan Akdeniz Yeşilleri Derneği’ne;  ikinci ÇED olumlu kararının iptal edilmesini sağlayan davacılara ihbar etmesi gerekir. Danıştay tarafından da onanan mahkeme kararına göre davacıların menfaati olduğu açıktır; aksi halde davacının davacı olma ehliyetinin yokluğu nedeniyle dava reddedilirdi. Eğer, davanın ihbarı menfaati etkilenenlere yapılıyorsa, ikinci ÇED olumlu kararı davacılarına davanın ihbarı şarttır.  ÇED davalarında mahkemeler davayı ihbar kararı alıyorlar; mahkemenin bu  kararı  eğer menfaatin etkileneceği iddiasına dayanıyorsa, davayı ihbar kararı vermesi gerekir.

Muğla Büyükşehir Belediyesinin nazım  imar planını iptal eden kararı yerindedir. Muğla Su İnisiyatifi olarak, davada Muğla BŞB’yi destekliyoruz. Muğla Barosu’nun hukuk kurumu olarak davaya müdahil olmasını istiyoruz. Davayı son çare olarak gören, kamusal hak savunusunun esas olduğunu kabul eden Muğla Su İnisiyatifi katılımcısı yurttaşlar ve demokratik kitle örgütleri haklı  olan Büyükşehir Belediyesi’nin  yanında  olduğumuzu bildiriyoruz. 

Kamuoyuna saygı ile duyururuz.

Muğla Su İnisiyatifi 

5 Haziran 2025 Perşembe

Kamuoyuna

Bugün dünya çevre günü. Kutlanacak bir gün olmaktan epey uzak. Geçen yıl 29.  düzenlenen Birleşmiş  Milletler  İklim Değişikliği Konferansı hükumetler arası panelinin (COP-29) 2 trilyon doların  üzerinde bir finansman ihtiyacı olduğu söyleniyor ve devletlerin hiçbiri bu parayı vermeye niyetli değil.

Türkiye, daha önce sermayeye sunulmuş olan İklim Kanunu taslağı ile  karbon fiyatlandırma ve emisyon ticaret sistemini yürürlüğe koymaya çalışıyor. Teklif, Meclis’te demokratik kitle örgütlerinin ciddi muhalefeti ile karşılaştı.

Bu arada sermaye, güya iklim krizi  ile mücadele edecek. İklim krizine olumsuz katkı sağlayacak her şey yapılırken, iklim krizinden bahsetmek olsa olsa Türkiye sermayesinin icadıdır.

Savaşlar bir yandan sürerken, suyun ticarileştirilmesi ve suyun ekosistemler arasında taşınmasını  kolaylaştıracak her şey yapılırken,  su varlıklarından söz etmek, suyla ilgili tartışmalar beyhude olmaktan öteye geçemeyecektir.

Muğla Su İnisiyatifi olarak, Dünya Çevre Gününde çevreyi katletmenin değil, dünyanın gerçekten ekolojiye duyarlı olmasının kutlanacak  bir gün olacağını biliyoruz.

Kamuoyuna saygı ile duyururuz.

Muğla Su İnisiyatifi

13 Mayıs 2025 Salı

DOĞA 2009/7 SAYILI GENELGEYLE KAYBEDİYOR!

Devlet Su İşleri tarafından yapılması planlanan Bodrum Barajı mahkeme kararına rağmen 2009/7 sayılı Genelge’ye göre tekrar gündemde. Bu Genelge, üzerinden 2 Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliği ve birçok değişikliği geçmiş olmasına rağmen, sermayeden yana olan merkezi iktidarın vazgeçmediği anayasa-üstü bir genelge.

Bu Genelge’ye karşı, Sivas’ta Bakırtepe başta olmak üzere, bütün hukuki yollar denendi.   Bakırtepe’de 4 kez ÇED olumlu kararı iptal edilmesine ve Genelge’nin iptali konusunda hukuki olarak her şey yapılmasına rağmen, Genelge halen yürürlükte ve Bodrum Barajı’nda karşımıza çıkıyor. 

Adı konulmuş biçimde Muğla’da Bodrum Barajı, Deştin Çimento Fabrikası ve Karacasögüt İskelesi’nde uygulanan, adı konmamış birçok ‘proje’de uygulanan/uygulanacak olan 2009/7 sayılı Genelge’yi reddediyoruz. Türkiye’de Bakırtepe ve Kazdağları başta olmak üzere birçok uygulama Genelge’ye göre yapılıyor.

Bu Genelge yürürlükteyken, Anayasa hukukçularına göre ekoloji davası kazanmak imkânsız.  Kaldırılması sermayenin bir araçtan yoksun kalması anlamına geliyor.  Anayasa’nın kurallarının, Anayasa Mahkemesi kararlarının “Canımızın istediğini uygularız, canımız istemeyince arkasından dolanırız.” derekesine   düştüğü; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları için de bunun geçerli olduğu herkesin malumu. 

Genelge bu anlayışın ekoloji alanındaki karşılığıdır; tanımıyoruz. 

Bodrum Barajı’nın mahkeme kararıyla iptal edilen önceki ÇED olumlu kararının nihai raporuna karşı açılan ve kazanılan davanın bilirkişi raporunda “… bu çalışmalar esnasında oluşacak kirlilik ekosistemin besin zincirinin bozulmasına, türlerin üreme alanlarının daralmasına veya kaybolmasına ve popülasyon yoğunluklarının azalmasına neden olacağı…” belirtilmektedir.    

Mahkeme kararında, gen ormanlarını yok edecek projenin, “… ancak barajın toz yayıcı işlemlerin gerçekleşeceği, baraj inşaatı sırasındaki toz yayıcı işlemlerin zeytinler ve diğer bitkiler   üzerinde olumsuz etkilerinin olacağının bir gerçek olduğu…’ vurgulanıyor. 

Bunun nesi anlaşılmaz, yeniden ÇED süreci işletilip, ÇED olumlu kararı alınır? Anlaşılmaz bir   şey yok; ÇED olumlu kararının tek açıklaması var, sermayenin çıkarlarını korumak. Devlet Su İşleri bütçesinin önemli bir bölümü bizim, kamunun vergilerinden oluşuyor; ama projelerin uygulanması için halkın, yani kamunun ne dediğinin önemi yok. Yani, AİHM kararlarıyla yerleşen uluslararası hukuku kötüye kullanan bir sistem var; Bodrum Barajı’nda yeniden ÇED olumlu kararı verildi. 

Türkiye’de uygulanan, uygulanmak istenen projeler mahkeme kararıyla iptal edilirse, gelsin 2009/7 sayılı Genelge. Bakanlık   tarafından ÇED olumlu kararı verilen/verilecek birçok projede böyle oldu/olacak.  Türkiye bir hukuk devletiyse, ki Anayasa’da öyle yazıyor, idarenin bütün tasarruflarının yargı denetimine tabi olması, yargının bağımsızlığı da vazgeçilmezdir. Muğla’daki 3 santral için verilmiş mahkeme kararlarına ve AİHM kararına rağmen, idarenin tasarrufuyla Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy (Gökova) santralleri yirmi yıl sonra hala çalışmaya devam ediyor. Böyle bir siyasetin meşruiyeti olamaz. 

Muğla Su İnisiyatifi olarak 2009/7 sayılı Genelge’nin uygulanmasını reddediyoruz; kaldırılmasını istiyoruz. Bütün ekoloji hareketlerini ve onların öncülüğünde vatandaşları, milletvekillerini, siyasi partileri, ilgili meslek odalarını imzaya ve Genelge’yi  uygulayan yürütmenin keyfiliğini sorgulamak için TBMM’yi göreve çağırıyoruz. 

Muğla Su İnisiyatifi

28 Nisan 2025 Pazartesi

Kanal İstanbul Nedeniyle Operasyon Kabul Edilemez

İstanbul Belediyesi’nde gözaltına alınanların Kanal İstanbul için yıkım kararı nedeniyle gözaltına alındığı belirtiliyor. İstanbul’da 23 Nisan 2025’te yaşanan deprem Kanal İstanbul’u yeniden gündeme getirmiştir. Bilim insanları projenin yapılmasının İstanbul açısından bir felaket olduğunu dile getirmektedir.

Bilirkişi raporuna dayanan ve 2024 Aralık ayında verilen mahkeme kararında İstanbul Çevre Düzeni Planı değişikliği iptal edilmiştir. Bu kararla Kanal İstanbul‘da TOKİ tarafından yapılmak istenen ve Sazlıdere’de inşaatına başlanan yapının ruhsatsız olduğu ortadadır. 

Sazlıdere Barajı İstanbul’un su kaynaklarından biridir. Milyonlarca insanın suyuyla böyle oynanamaz. Sulak alan olan Kanal İstanbul nedeniyle binlerce insan yerinden olma, ekolojik yaşam yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Yaşam alanları ne siyasi ne de hukuki kararlarla yok edilemez!

Çevresel Etki Değerlendirmesi sürecinde açılan davalarda Danıştay bilirkişi incelemesine karar vermiştir. Kasım-2024 ayında yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenecek bilirkişi raporu umarız davacılar lehine olacak, Kanal İstanbul’un yapılamayacağını belirtecektir. Bunun Çevre Düzeni Planı değişikliğinin iptaline karar verilen mahkeme kararı ile uyumlu olacağı açıktır. Çevre Kanunu’nda ve bu Kanun uyarınca çıkarılan Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliğinin 6. maddesinde, “Bu Yönetmeliğe tabi projeler için "Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu" kararı veya "Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir" kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili teşvik, onay, izin, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez, proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez.” hükmü yer almaktadır. Bu hüküm uyarınca, ÇED olumlu kararının iptali için açılan davada bilirkişilerin raporunun davacılar lehine olmasını bekliyoruz. Mahkemelerce de buna göre karar verileceği açıktır.

Muğla Su İnisiyatifi olarak, merkezi iktidarı Çevre Düzeni Planı değişikliğinin iptaline  karar verilen mahkeme kararına, Anayasa ve yasalara uymaya davet ediyoruz.

Kamuoyuna saygı ile duyururuz.


Muğla Su İnisiyatifi



14 Nisan 2025 Pazartesi

Kamuoyuna



Akbelen'de Jandarmaya görev yaptırmama ve hakaretten bir yurttaş, Güven Göknar hakkında ceza davası açıldı; ilk duruşması 08.04.2025 günü yapıldı. “Hem suçlu hem güçlü.” sözünü hatırlatır biçimde, son derece yakın mesafeden yurttaşlara gaz sıkmanın, basın emekçilerini ayırmaksızın muamele etmenin hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Arkadaşımızın Jandarmaya direndiğini söylemek de güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanması da sanığın seçilerek hakkında dava açıldığını gösteriyor; bunun suçla, yargılamayla ilgili olmadığı açık. Asıl suçlu, bu emri verenlerdir. Akbelen ormanını savunmak suç değildir.

Diğer bir yurttaş, Tuncer Saraçoğlu da termik santrallere (TES) su verilmesini protesto ettiği için 14 Nisan'da Cumhurbaşkanına hakaretten ceza davasında yargılanacak.
Akbelenli yurttaşın TES'ler hakkındaki ifadeleri son derece yerinde ve hakaret içermemektedir. “AKP halka hesap verecek!” Cumhurbaşkanına hakaret sayılıp, Adalet Bakanlığı'nca da dava açılmasına izin verilmesi kabul edilemez. Bu, tüm yurtta protestolarda atılan bir slogandır! Yüz binlerce insanı mı yargılayacaksınız?

Akbelen direnişinin başından beri, çok sayıda insan ceza istemiyle yargılandı, yargılanıyor. Yargılanan insanlara çeşitli cezalar verildi ya da verilecek. Hukukun rafa kaldırıldığı bir ülkede yaşıyoruz maalesef. Bu davalarda yargılanan yurttaşları savunmak, aynı zamanda hukuku savunmak anlamına geliyor.
Bu yargılamaların Muğla'da olması, son derece vahim bir gelişmedir. Muğla'da da yaşamı imkansız kılmaya yönelik; hukukun, anayasanın olmadığı bir düzen yaratılmaya çalışılıyor. Anayasal bir hakkın, protesto etme hakkının kullanılması suç sayılıyor. Bu ülkede bütün olumsuzluklarına rağmen bir anayasa ve yasalar var. Anayasa'ya uyulmayan, yasaların hiçe sayıldığı; bir genelgeyle, tebliğle, anayasanın yasaların değiştirildiği ve mahkemelerin ona göre karar verdiği bir ülke istemiyoruz.

Muğla Su İnisiyatifi olarak yargılanan yurttaşların yanındayız. Tüm demokratik kitle örgütlerini ve yurttaşları Anayasa'da yer alan bir hakkın kullanılmasının cezalandırılması anlamına gelen ceza davalarına sanıklar yanında müdahil olmaya çağırıyoruz.
Kamuoyuna saygı ile duyururuz.


Muğla Su İnisiyatifi

BATI AKDENİZ HAVZASI, BÜYÜKMENDERES HAVZASI, KUZEY EGE HAVZASI SU TAHSİSİ PLANLARI DEĞERLENDİRMESİ

4 Haziran 2025 tarihli Resmi Gazete’de Cumhurbaşkanı kararnamesi ile Batı Akdeniz su eylem planı yayımlandı. Batı Akdeniz Eylem Planı ve ayn...